'Bir Boğaziçili olarak daha sert ve şahin bir rektörün göreve gelmesi ihtimalinden endişeli olduğunu' söyleyen Alçı, "Öte yandan Boğaziçi’nde kutlamalar sürüyor. Muhalefet ve medyanın hatırı sayılır bir kısmı bu adımı Boğaziçililerin zaferi olarak ilan etti bile. Öyle mi hakikaten? Görevden alınmayı nasıl okumalıyız?" dedi. Alçı, yaşananların perde arkasına yer verdiği yazısına şöyle devam etti:
"Bu, söylendiği gibi protestocuların bir zaferi mi? İktidar taviz mi verdi? Ya da protestoları haklı mı buldu? Yoksa arka planda başka bir sebep mi var? Bulu’yu görevden alma kararı nasıl ve ne zaman alındı? Yerine kim gelecek? Dün Melih Bulu’nun görevden alındığını duyduğum andan itibaren bu soruların peşine düştüm.
Hatırlarsanız Bulu atandığında kendisiyle ilk konuşan gazetecilerden biri de bendim. Bana anlattıklarını bu köşede detaylı bir şekilde yazmıştım. İstifa etmeyi düşünmediğini, protestoların 6 ay içinde biteceğini de ilk bana söylemişti Bulu.
Daha sonra da zaman zaman gelişmelerle ilgili telefonlaşmaya devam ettik. Kendisini ne zaman arasam ulaştım. Ancak dün ilk kez Bulu’ya ulaşamadım. Israrlı aramalarıma ve mesajlarıma karşılık alamadım. Bunun şaşırtıcı olduğunu düşünmüyorum. Zira söylediği gibi istifa etmedi hakikaten ancak görevden alınacağını da tahayyül etmiyordu anlaşıldığı kadarıyla. Büyük bir şok yaşadı. Peki neden görevden alındı? Bu karar ne zaman verildi?
Çok farklı kaynaklardan teyit ettirdiğim kesin bir bilgiyi söyleyeyim: YÖK Genel Kurulu Çarşamba günü toplanmış ve oy birliği ile Bulu’nun görevden alınması yönünde Cumhurbaşkanlığına teklif götürülmesine karar verilmiş. Teklif Çarşamba akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşır ulaşmaz da Erdoğan tarafından onaylanmış.
Görevden alma teklifinin oy birliği ile yapılması ilginç. Demek ki YÖK Genel Kurulu bir bütün olarak Bulu’dan rahatsızmış. Fakat anladığım kadarıyla böyle bir teklif gitmesi Cumhurbaşkanı için de sürpriz olmamış. Teklif YÖK’ten gitmiş ama Erdoğan’ın da Melih Bulu’nun yöneticilik performansından memnun olmadığı anlaşılıyor.
Bulu devletin kendisinden beklediği adımları atmakta yeterince atak ve dirayetli bulunmamış. Vermesi gereken kararları yardımcılarına pasladığı, imza atması gereken kritik süreçlerde izin yaptığı kendisine yöneltilen eleştiriler arasında.
Öğrendiğim diğer bir bilgi Boğaziçi’nde yeni kurulan hukuk ve iletişim fakülteleri ile ilgili Melih Bulu’nun devletin istediği gibi ivedilikle hareket etmemesinin hayal kırıklığı yaratmış olması.
Hukuk fakültesine kadro alımı için henüz ilan bile çıkmamış. Melih Bulu bu konuda kılını bile kıpırdatmamış. İletişim fakültesi için ise bırakın kadro ilanını hangi bölümler açılacak, içerik ne olacak gibi ana hatlar dahi ortada yokmuş. Kısaca özetlersem Türk devleti Boğaziçi protestolarından hiç etkilenmiş durumda değil ama Melih Bulu’nun bu protestolardan çok etkilendiği ve sürekli Boğaziçilileri ikna etme kaygısı güttüğü anlaşılıyor.
Boğaziçililer kızacak diye hiçbir kritik belgeyi imzalamamasının altında aslında Boğaziçi kamuoyundan çok çekinmesi yatıyor bana göre. Melih Bulu yumuşak olayım, uzlaşmacı olayım, Boğaziçilileri ikna edeyim derken ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilmiş görünüyor. Yumuşak biri izlenimi vermek adına fazla tereddütlü ve hiçbir icraat yapmayan bir yönetici olduğu düşünülüyor iktidar çevrelerinde.
Peki bundan sonra ne olur? Ben bir Boğaziçili olarak endişeliyim. Okul zaten çok sarsıldı. Bir an önce bu aşırı politikleşmiş havanın dağılması gerekiyor. Şayet gerilimi daha da tırmandıracak bir atama yapılırsa bu çok yanlış olur.
Fakat protestocu kardeşlerimizin de Gezi isyanındaki hezimeti hatırlamaları ve Boğaziçi kültürüne uygun demokratik müzakereci tarza dönmeleri gerekiyor. Boğaziçili öğrencileri birçoğunu tanıdığım Boğaziçili akademisyen hocalarımızın olumlu yönlendirmesi ve maksimalist taleplerden uzaklaştırması çok önemli. Bu konuda umutlu olmak istiyorum çünkü zıtlaşma devam ederse Boğaziçi daha da fazla zarar görecek.
Her ne kadar aralarında bazı çekişmeler olsa da neredeyse tüm Boğaziçili akademisyenler çok klas insanlardır. İç kavgaları bile medeni bir çerçevededir. Aralarında ekranlara çıkan kimi profesör unvanlı tuhaf isimler gibi radikal ve rijid kimse yoktur. Bu konuda Boğaziçi çok şanslıdır.
Bu olgun ve damıtılmış akademik ortamı başka hiçbir Türk üniversitesinde bulmak mümkün değil. Hepsi AngloAmerikan üniversite kültürü almış, temel özgürlükçü paradigmayı benimsemiş kişilerdir Boğaziçi hocaları. Şimdi bu süreçte onlara önemli bir görev düşüyor. Eğer zıtlaşma ve radikalleşme olursa Boğaziçi’nin geri dönülmez seviyede zarar görmesinden ve açıkça ifade etmem gerekirse okulumun ezilmesinden endişeliyim.
Boğaziçililer olarak unutmayalım ki devlet, direnişçileri haklı bulduğu için değil, bilakis Melih Bulu direnişçilere karşı çok taviz verdiği için görevden alındı. Yani protestocular zafer kazanmış havasına girmemeli.
'Bu üniversite rektörlüğünü bana verin Sayın Cumhurbaşkanım. Ben bu anarşistleri ve teröristleri buldozer gibi ezerim. Boğaziçi kültürü de neymiş? Ben orayı %100 milli kültür ile donatırım. Türk Devletinin Boğaziçi’ni fethetmesini sağlarım' argümanıyla kendisinin Boğaziçi rektörü yapılmasını isteyecek adaylar olacağını biliyorum. Anlamsız bir zıtlaşma sonucu böyle şahin ve sert bir rektör modelinin atanmasından Boğaziçi hocaları ve öğrencileri adına endişeliyim. Üniversitemiz tarumar olabilir.
Dolayısıyla Boğaziçililerin Bulu’nun istifası ile yumuşamaları ve maksimalist taleplerden uzaklaşmaları gerekiyor. Buna karşılık YÖK’ün ve hükümetin de Boğaziçi’nin ruhuna aykırı zorlamalar içinde olmaması şart.
Tabii burada kilit nokta rektör seçimi…
Henüz adaylar netleşmediği için bu sorunun cevabını şu an kimse bilmiyor ancak genel havanın vekaleten atanan Prof. Dr. Naci İnci’den yana olduğunu duydum. Benim kanaatimce de isabetli karar bu.
İnci, 1994’ten beri Boğaziçi’nde görev yapan bir akademisyen. Arada bir süre Sabancı Üniversitesi’nde ders vermiş olsa da 28 yıldır Boğaziçi kültürünün içinde bir insan.
CV’si gayet başarılı. ABD’nin en itibarlı üniversitelerinden Stanford’da bulunmuş. Zaten Boğaziçi Hocası demek AngloAmerikan dünyada itibarlı üniversitelerde akademik çalışma yapmış olmak demektir. Ayrıca Naci İnci moda tabirle söylersek de yerli ve milli bir isimdir.
Şayet Bulu’nun görevden alınmasını bir zafer diye algılayarak tavizsiz ve sert bir çizgi izlenirse işlerin daha da sertleşip okulun zarar görmesi tehlikesi doğabilir. Benim en büyük endişem bu.
Boğaziçi camiasının sağduyulu davranıp bu krizden en az zararla çıkacağına inanmak istiyorum."