E’şinin ölümünden sonra, köydeki evinde tek başına yaşamak zorunda kalan h’amile bir ka’dın vardı. Ka’dın, gündüzleri tarlada çalışır; akşam olunca da, evinin yolunu tutardı.
Bir gün, eve dönerken, yol bulduğu yaralı bir gelinciği acıyarak kucağına aldı ve eve götürdü. Eve, ne’şe ve mutluluk getiren bu küçük yavrucağı gelincik de çok sevmiş, artık, ailesi olarak gördüğü bu anne ile yavrucağa gönülden bağlanmıştı.
Ka’dın, tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorunda olduğunu biliyordu. Tüm zorluklara rağmen, günler geçti. Eve yiyecek alabilmek için çalışmak zorunda kalan ka’dın, bir gün yavrusunu gelincikle evde yalnız bırakarak, çalışmak üzere tarlaya gitti.
Yorucu bir günün ardından, akşam eve dönen ka’dın, gelinciği ağzı k’anlı bir halde yerde yatarken bulunca, beyninden vurulmuşa döndü. Çıldırmışçasına, yerde yatan gelinciğe sarılıp, oracıkta hayvanı öldürdü.
Tam o sırada, bebeğin odasından bir ağlama sesi gelince, anne, doğruca odaya yöneldi ve heyecanla odaya girdi. Odada, be’şiği, be’şiğin içinde gülücükler dağıtan bebeğini ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı gördü….
Einstein’in söylediği varsayılan bir sözü vardır: “İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim, atomu parçalamamdan çok daha zor…