AKP'ye yakın medyada bir süredir, hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ailesi hem de Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) üzerinden yaşanan tartışma devam ediyor.
İlk olarak hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar'ı sosyal medyadan etiketleyerek, KADEM üzerinden sert bir dille uyarmıştı.
Yusuf Kaplan
Selçuk Bayraktar da aynı sertlikle Kaplan’a yanıt vermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı, Selçuk Bayraktar’ın eşi Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın KADEM Başkan Yardımcısı olması, Erdoğan Ailesi’ni de tartışmanın ortasına taşıdı.
Yusuf Kaplan’ın ardından sahneye Yeni Akit çıkmış, o da KADEM’i hedef almıştı. Sonrasında ise, bu kez Hizbullah’ın yayın organı Doğru Haber, KADEM’i ve İstanbul Sözleşmesini hedef aldı.
Aynı şekilde Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan da, isim vermeden KADEM’e ve İstanbul Sözleşmesini eleştirdi. Yeni Şafak’ın bir diğer yazarı Ergun Yıldırım da sert sözlerle KADEM’i ve İstanbul sözleşmesine yüklendi.
KADEM Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu ise açıklama yaparak, İstanbul sözleşmesinin 2011 yılında imzalandığına ve o tarihte KADEM’in henüz kurulmamış olduğuna vurgu yaparak, “Üzülerek şunu görüyoruz ki ortada hiçbir haklı gerekçe yokken bir çatışma, kaos ortamı oluşturulmaya çalışılıyor” demişti.
İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi işbirliği ile 2011 yılında aileye ve kadına şiddetin önlemesi için hükümet tarafından imzalanmış ve bu kapsamda 6284 sayılı kanun çıkarılmıştı.
Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler ise bugünkü “Başınıza İstanbul sözleşmesi kadar taş düşsün!” başlıklı yazısında, KADEM’e sahip çıktı ve kendi mahallesini sert bir dille eleştirdi.
“Bizim mahalledeki taassup sahibi erkeklere ve de kadınlara dönüp başka bir savaş veriyoruz” diye yazan Ayşe Böhürler, “Sözleşme yeni değil bu oluşumlar yeni değil şiddet yeni değil ailenin yıkılması meselesi yeni değil. Tanzimattan Abdullah Cevdet’ten başlayabiliriz kayıt tutmaya. Batıda aydınlanmayla bireyselliğin baş tacı edilmesi, sanayi devrimi, kadın hareketleri filan olalı çok oldu; 200 yıl desek olur. Hani neredeyse insanlık tarihiyle özdeş olaylara bile sebep olarak İstanbul Sözleşmesi’ni gösterir hale geldiniz.
Ciddiyetsiz ve komik! Aileyi korumak işin bahanesi gibi görünüyor. Çünkü bu hodbinlik değil aileyi bireyi bile dağıtır. Bu arada aileyi dağıtanın genellikle erkek toplayanın da hep kadın olduğunun altını çizelim…” ifadelerini kullandı.
Yazısının devamında gazetesinin bir diğer yazarı Yusuf Kaplan’ı da eleştiren Ayşe Böhürler şöyle yazdı:
“Hadi kendine, dindar erkeklerimizi ve onlara destek vermeyi imani vazife sayan kadınlarımızı hak vermesem de onları anladım diyelim. Amma velakin bu konunun gündeme gelmesine öncülük eden Yusuf Kaplan gibi entelektüellerimizin tutumunu anlamakta zorlanıyorum.
Kendisi Türkiye’nin sayılı entelektüellerinden birisidir. Batıyı da doğuyu da bilir. Bir entelektüelin yapması gerekenin bir fikrin iyisini kötüsünü ortaya koymak olduğuna da vakıftır. Toplumun gidişatıyla zıt fikirlere sahip olması da ayrıca normaldir. Başka bir yerden bakar çünkü.
Bunda hiçbir beis yok. Biz camiada yıllarca benzer tepkilere maruz kaldık. En yakın arkadaşlarımızla çatıştık, bunda da bir beis yok! Hayatın bir akışı var, fikir ayrılıklarına rağmen mahallemizde dost kaldık, ayakta kaldık. Buna alışkınız! Yadırgadığım şey kalkıp ‘Kadem kapatılsın, şöyle böyle yapın’ gibi söylemlerle buyurgan olmak.
Ailenin parçalanması gibi derin ve çok faktörlü bir konuyu bir sözleşmeye, bir kanuna, bir kadın derneğine bağlamak... Ki bu derneğin hiçbir söyleminde bunu çağrıştıran tek bir ifade yok. Tam tersi bence aileyi koruma vurgusu da çok fazla! Ayrıca bu dernek Kadem değil X dernek olsa da durum fark etmez. Ben bu söylemi bir entelektüele yakıştıramadım.”