AKP kurucularından ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e en yakın isimlerden biri olan Hukukçu Latif Cem Baran, Ali Babacan’ın neden tercih edildiğini ve yeni partinin yol haritasını anlattı.
TV5 Genel Koordinatörü Mehmet Ali Kayacı ile Buluşma Noktası programına gazeteciler Gökhan Özbek ve Sözcü Gazetesi Haber Müdürü Deniz Ayas ile katılan Hukukçu Latif Cem Baran, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Latif Cem Baran, programda, SETA Vakfının çalışmalarında yargılamalar olabileceğini, Abdullah Gül’ün görevden kaçınmayacağını ve tercihin neden Ali Babacan olduğunu anlattı.
NEDEN ALİ BABACAN
Latif Cem Baran, şunları söyledi:
"Ali bey mutlaka siz kıymetli arkadaşlarla görüşür, anlatacaklarını anlatacaktır. Benim gördüğümden bahsedeyim, hepsi ile beraber çalıştım sayın Cumhurbaşkanı da olmak üzere bütün dostlar, ağabeyler, arkadaşlarımızla çeşitli hizmetlerde bulunduk yaptık geçmişte, Neden Ali bey öne çıkıyor ve ismi insanlarda heyecanlandırıyor derseniz ben şöyle bakarım vatandaş olarak ekonominin başında bulunduğundan sürece herkesin cebinde para vardı, yılda iki defa tatile gidebiliyordu, kredi kartından dolayı haciz gelmiyordu, çekini 1 sene sonraya bile yazacak olsa güvenini alabiliyordu, birbirinden itimatlı bir şekilde ticari alışverişleri yapılabiliyordu, dünyadaki büyük sermaye kuruluşları büyük şirketler, fabrikalar Türkiye’ye yatırım yapmak için iş birliğine geliyordu, Türkiye’ye bir nevi para akıyordu. Bunla beraber gelişen, büyüyen ekonomisi sürekli Çin ile neredeyse yarışacak şekilde güçlü bir ülke vardı. Ve Avrupa Birliği hukukuna da intikal ederek Türkiye de hukuk güvenliği oluşmuştu. Başarılı bugün ekonomide o günlerin başarı varsa Ali bey, bürokratlarının Ali bey'e vesile olan Abdullah bey'in mutlaka Başbakan olarak o dönemde Tayyip bey'in hepsinin sebebi olmuştur bu başarıya Ali bey başarı hikayesi ekonomik olarak başarı hikayesi kirlenmeyen hiçbir şekilde adı ile ilgisi istifam oluşmayan kara atsanız üzerine akıp gidecek duramayacak derecede temiz kıymetli örnek hem dışarda hem içerde tüm kesimlerce mutabık kalınacak kıymetli ve kaliteli bir insan"
SETA VAKFI YÖNETİCİLERİ YARGILANABİLİR
Latif Cem Baran, şu ifadeleri kullandı:
"Fişleme faaliyeti olarak algılanırsa SETA vakfının yaptığı, o çalışma ya da rapor örgütsel faaliyettir bir nevi. TCK 220 maddesi uyarınca örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirilip ona göre, o iddia hükmünce yargılanabilirler. SETA vakfı yöneticileri bilgileri olsun ki, eğer, biz bunu hüsnü niyetli yaptık asla suiniyet beslemedik, arkadaşlarımızın da hakları helal olsun, kendilerinden de bir özür, kamuoyundan da bir nedamet halleri olursa kendileri açısından hukuken iyi olacağı kanaatindeyim. Hukuk penceresinden baktığımda bu olayın bir tehlike olarak önlerinde duracağını da arz etmiş olayım. Çünkü geçmişte bunu yapanlar yargılandılar.
“KUDRETİNİN ÜSTÜNDE BİR YÜKÜN CB YÜKLENDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
Bugün ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde 40004500 imzalanacak evrak olduğunu duyuyorum arkadaşlarımızdan. Kendi adıma baktığım zaman, imzalayıp sunarken kaç tane olduğunu düşünüyorum, bir insanın kabiliyetinin, kudretinin çok üstünde bir yükün Cumhurbaşkanının üstüne yüklendiğini düşünüyorum. Hızlı olsun, zaman kaybediyoruz parlamentoda denilen şeyin, daha ağır daha hantal bir duruma dönüştüğünü görüyoruz.
Ben Başkanlık sistemine kategorik olarak karşı değilim aslında. Bakanlar kurulunun hiçbir şekilde parlamentonun önüne gelmemesi, halkın seçtiği vekillerle hiçbir şekilde diyalog kurmaması, gensoru hadisesinin olmaması, bunlar işlerliği, demokrasinin Ankara’da tezahürünün ve halkın isteklerinin yansımamasına neden oluyor. Milletvekillerinin kendi hallerinden memnun olduğunu düşünmüyorum, çünkü bakanlara ulaşamıyorlar, vatandaşın dertlerini oraya ulaştıramıyorlar. Dolayısıyla bir süre sonra vatandaşın önüne çıkacak yüzleri kalmayacak. O zaman parlamento ne işe yarayacak durumuna getirtilirse insanlar, o daha kötü. Nasıl olsa işler külliyeden çözülüyor. Bu işler bu duruma da getirilebilir. Bu yasayı yapanlar 1520 yıl sonra olmayabilir, o zaman kime hesap sorulacak, insanlar derdinin nasıl çözüme kavuşturacak. Siyasetçinin görevi vatandaşını refah, huzur ve güven içerisinde geleceğine sukünla itimatla bakacağı bir ortam oluşturmakla görevlidir. İmtiyaz ve güç elde edeyim siyasette diye kendi hazlarımı hedonist bir şekilde çözümlemek için siyaset yapmanın bir anlamı yok.
"ANAHTAR KELİME KUVVETLER AYRILIĞI"
Anahtar kelime kuvvetler ayrılığıdır. Yasama yürütme ve yargı iç içe girerse adalet nasıl tecelli edecek. Her şey birbirine karışırsa siz nasıl yasa çıkaracaksınız, nasıl çıkan yasalar üzerinde ülkeyi yöneteceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti çok büyük bir devlet siyaset mutlaka çözüm üretir. Vatandaşımız gördüğünüz üzere diyor ki, ben mecliste Ak Parti'ye, başkanlıkta ise Cumhuriyet Halk partisine verdim. Bunu ayırarak seçimi yapacak yüksek ferasette bir milletin mensubuyuz. Bu ayrımı yapan millet mutlaka siyasette de yolunu açacaktır.
Türkiye medeniyetlerin kavşak noktası olarak baktığımız zaman 200 yıldır mülteciler ülkemize gelip katkı sağlayan insanlardan oluşmuş genç bir Cumhuriyet ve tekrar kendi ayaklarının üstüne kalkmış büyük bir devlet büyük bir millet. Defalarca kriz yaşamış 2. Dünya Savaşı'na girmeden kendini dışarıda tutarak ülkeyi sağlam bağımsız bir şekilde tutmuştur. Bir ittifaka girerek kendisine çok büyük tasallutta bulunan Sovyetler birliğine karşı diplomatik bir hamle geliştirmiş. Tüm olaylara rağmen Kıbrıs barış harekatına giderek orda bulunan soydaşlarını kendi vatandaşlarını korumuş. Terör ile mücadelede bulunmuş ülke kamplara bölünmüş fakat buna rağmen seçim ile demokrasi ile sahip çıkarak tekrar kendi içinden doğarak sorunlarını çözmüş. Bugünün karışık siyaseti olarak gözüken durumlar çok konuşarak karşılıklı dinleyerek tahammül göstererek ön yargılardan kurtularak çözümlenir. Hep beraber farklı düşünceler içinde olsak bile sırt sırta vererek bunların üstesinden gelebiliriz. Yeni Türkiye diye diye eski Türkiye'nin güzelliklerini özledik. Türkiye yenilenecek, güçlenecek, büyüyecek bir demokrasi adası olacak. Herkesin vatandaşı olmak için çırpındığı, aynı 2002'de Ak Parti’nin geldikten sonraki 56 yıllık süreç gibi, Avrupa Devlet başkanlarının bizim Devlet büyüklerimizle görüşmek için sıraya girdiği dönemi özledim.
“SU AKAR YOLUNU BULUR”
Ben ülkede şunu özlüyorum biraz önce sizin vtrlerinizde Erbakan hocayı gördüm. Erbakan hoca benim bu siyasi çalışmalarımdaki ilk hocam liderim benim için çok kıymetli bir insandır. Siyasette ne kadar polemikte yapsalar tartışmada yapsalar beşeri münasebetteki o kibarlıklarını nezaketlerini özlemle anıyor ve tekrar tecelli etmesini istiyorum. Farklı görüşte de olsalar siyasi partiler bir araya geldiği zaman Türkiye'de huzur tabana da yayılır. Umarım ki tüm partiler bir araya gelip ortak noktalarda ortak kararlar verirler. Biraz önce size de söyledim siyaset su akar yolunu bulur derler ya doğrunun yanında gidecek insanlar olsa doğru işlerin yanında gidecek insanlar elbette olacaktır. Aklın yolu birdir. Ne kadar geniş bir mutabakat olursa o kadar çok büyüme, o kadar çok huzur o kadar çok gelişme, o kadar çok güven olur.
YEPYENİ BİR UMUT ÇIKABİLİR
Bir parti doğuyor bir partinin içinden doğuyor gibi düşünmem siyasi analizci olarak. Ak parti kurulurken şöyleydi, Fazilet partisi kapanmıştı. Zaten bir yenilikçiler diye bir ayrım oluşmuştu. Bir kısım Saadet partisini kurdu, bir kısım Ak partiyi kurmuştu. Bugünün siyasi partisi konjonktüründe 2001 ekonomik krizi de vardı. Siyaset partilerde parçalanmıştı bugünün Türkiye’sinde hakim bir parti ana muhalefet partisi diğer muhalefet partisi hakim partisi ile hareket ediyor. Ve ayrıca teknik olarak başlamış daha sonra Türkiyelileşmeye doğru adımlar atmaya çalışan bir parti var. Bence anahtar cümle yepyeni bir şey çıkacaktır siyasi analizci olarak. Diyorlar ki 1983'ün ana yapı gibi Ak partiden ben öyle görmüyorum tabloya baktığımda benim gördüğüm fotoğraf tecrübeli insanlarla yepyeni bir umut çıkarabilir ortaya çünkü bahsettiğimiz insanlar gerçekten Türkiye’ye çok büyük hizmetler yaptılar.
(ABDULLAH GÜL) MUTLAKA VAZİFE ALMALI
Şimdi Abdullah bey ile ilgili birkaç cümlede söylemek isterim hususen kendisi beyefendiliğinden asaletinden, devlet adamı terbiyesinden ve geçtiği tedrisatlardan dolayı sessiz kalmayı haksızlığa uğrasa da yanlış anlaşılmamak ve kırmamak adına suskun kalmayı tercih ettiği için sanki bazen haksız gibi gözüktüğü haksız gibi anlaşıldığı yerler olabilir. Ama bugünün Türkiyesinde hiç unutmayalım ki Refah partisinin ilk dışarıyla münasebet kurmuş dış işlerden sorumlu bakanlığını yapmış. Genel Başkan yardımcısı olarak hakeza dış ilişkiler başkanlığı yapmış. Birleşik milletlerde Aslan beylerde Türkiye’yi temsil etmiş. Yenilikçi hareket ayrımında ilk genel başkan adayı olmuş. Ak Partinin kurucu Başbakanı olmuş. Cumhurbaşkanı olmuş. Bütün makamları bir faninin hepsini hissetmiş yaşamış bir insan dolayısıyla bir parti kurmak bir siyasete girmek gibi hevesi olamayan bir insan zaten her şeyi tatmış. Ama bir ülkenin bir insana ihtiyacı varsa da benim kanaatim bu mutlaka o insan o vazifeyi almalı kanaatini taşıyorum. Şöyle bağlayayım Fransa da De Gaulle yıllarca Devlet başkanlığı yaptıktan sonra üzüm bağlarına çekiliyor. Fransa’da ülkede siyasi kriz, De Gaulle tekrar çağrılıyor, ülkeyi tekrar düzeltiyor. Yunanistan' da Karamanlis ayrılıyor 80 yaşına gelmiş ülkede yine siyasi kriz geliyor ülke ile ilgili dizaynını yapıyor. Ülkeleri bazen böyle büyük tecrübeli, güçlü herkesin mutabık kaldığı insanlar restorasyonla beraber yeniden yeni ufuklara götürebilirler."