Mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu duayen gazeteci Uğur Dündar’a çarpıcı açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, “7 YSK üyesinin oy kullanarak benim elimden mazbatamı alması benim için hiçbir şey ifade etmiyor” dedi.
Dündar söyleşisinin ilk kısmını bugünkü köşesinde yayınladı.
Uğur Dündar (U.D): Yaptığınız ilk açıklamada YSK'nın bu kararının kul hakkı yemek anlamına geldiğini ifade ettiniz. AKP'ye oy veren inançlı, muhafazakar yurttaşlarımızla konuştuğumda gördüm ki çoğu sizinle hem fikir…
Ekrem İmamoğlu (E. İ): Kesinlikle AKP'ye oy vermiş seçmenlerin kul hakkı üzerinden, adalet üzerinden, vicdan üzerinden, ahlak üzerinden ciddi anlamda bize destek vereceğini düşünüyorum. Bir cümlem daha var. Anamın ak sütü kadar temiz bir seçim kazandım. Bu konuda son derece netim. Kaldı ki uydurma gerekçeler silsilesi yani 8 parça uydurma gerekçe öne sürülüp hiçbir şey bulunamayarak bir şey yakalar mıyız diye bir bahane üretip sürecin bu şekilde neticelendirilmesi kesinlikle kul hakkı, 16 milyon insanın hakkının yenmesi, zaman kaybıdır. Türkiyemiz demokrasi mücadelesine verilen en büyük zarar ve ihanettir. Bu kavramlar üzerinden demokrasiye inanmış, az önce bahsettiğim tüm bu duyguları hisseden AKP'li hemşerilerim, dostlarım….
U.D: Kampanya ağırlıklı olarak mübarek Ramazan ayına denk geliyor. Bunu yani kul hakkı yenmesini kampanyanızda kullanacak mısınız?
E. İ: Tabiki Ramazan'ın benim için ayrı önemli bir yeri var. Yani bir kampanya sürecinde biz yine vatandaşlarımızla konuşacağız, elbetteki mağduriyetlerimizi anlatacağız. Çünkü bu mağduriyet şahsi bir mağduriyet değil. Ben seçilmiş bir belediye başkanı olarak gideceğim. Bunun da altını çiziyorum. Yani Ramazan ayında ve sonrasında sokaklarda seçilmiş İBB Başkanı olarak gezeceğim. 7 YSK üyesinin oy kullanarak benim elimden mazbatamı alması benim için benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Evet, şu an yetkili kurul orasıdır. O bir karar almıştır. Ancak benim için sıfır mahiyetindedir. Ramazan ayında ve bayramda bütün İstanbul'u gezeceğim. Sonrasında da seçim gününe kadar yine aynı güler yüzle insanlara umut vererek İstanbul'da güzel bir yaşamın mümkün olduğunu hatırlatarak ve aynı zamanda bunun Türkiye'nin demokrasi mücadelesinde önemli bir adım olduğunu anlatarak oy isteyeceğim. Er ya da geç hak yerini bulacak.
U.D: Kararın açıklandığı gün yaptığınız konuşmada ve ertesi gün FOX ana haberde YSK üyelerinin kararlarını dayandırdığı sandık kurullarına değindiniz. Aynı kurulların 16 Nisan Anayasa Referandumunda ve 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde de görev yaptığını belirterek 31 Mart dahil olmak üzere üç seçimde görev yapmış olanlar varsa bana başvursunlar dediniz. Böyle başvurular geliyor mu?
E. İ: Evet mesaj yazanlar da oldu.
U.D: Geldiği takdirde ne yapacaksınız? Zira madem bu seçim iptal ediliyor. Onların da iptal edilmesi gerekir diyenler oluyor.
E. İ: Gayet tabi bir şaibe varsa, bir yolsuzluk varsa öyle kabul ediyorsanız o minvalde o sandıklarda bulunan insanlar varsa ki var, bunu biliyoruz. O zaman ikisi de şaibeli. Yani referandum da şaibeli, Cumhurbaşkanlığı seçimi de şaibeli. Bu manada en azından bunun tespitini kamuoyu ve vatandaşla paylaşacağım. Yani bunun sadece bu seçime ait olmadığını, sadece bu seçimde bankalardan sandıklara görevli istenmediğini ki yazılı bir şekilde bankalar bunu beyan ettiler, bunları vatandaşlarıma açık seçik bir şekilde anlatacağım. Bu şekilde onların yüreğine su serpeceğim. Çünkü onları hukuksuzlukla suçluyorlar, yolsuzlukla suçluyorlar, hain diyorlar. Yani bu kadar ileri gidiyorlar. Bu insanlar bizim masum insanlarımız. Bu çok ayıp, hukuk ötesi bir şey ve tarifi yok.
U.D: Peki bu tespit gerçekleşti diyelim o zaman YSK'nın size yönelik iptal kararı havada kalmış olmuyor mu?
E. İ: Kesinlikle öyle olacak. Zaten havada. Şu anda irtibat kuran insanlar var, mesaj atan vatandaşlarımız var. Bunu şeffaf bir şekilde vatandaşıma duyurmanın mesajını vermeye çalıştım orada. Zaten toplumun vicdanında hiçbir şekilde kabul görmüyor. Sokaklarda, caddelerde uçakta gittiğim her yerde insanların coşkulu bir şekilde bize sarılması, çok üzüldüklerini ama konuştuktan sonra yine sürece umutla sarıldıklarını ifade etmeleri dolayısıyla havada kalıyor. Ben seçimi kazandım ama bir kez daha demokrasi adına cevap vereceğimizin işaretlerini vatandaşlarımızdan alıyorum…
U.D: Her şey çok güzel olacak diyerek sosyal medyada paylaşım yapan, sizin çağrınız üzerine destek veren… O geceki konuşmanızda ‘ülkenin işadamları, sanatçıları, sporcuları konuşsun' dediniz ve adeta çığ gibi ‘her şey çok güzel olacak' etiketiyle paylaşımlar yapıldı. Bugüne kadar suskunluk sarmalı içerisinde bulunan sanatçıların pek çoğu sizi destekleyen mesajlar verdiler ve korku duvarı yıktılar. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı iş dünyasını daha sonra sert bir şekilde uyardı. Ayrıca bugün öğrendik ki, Cumhurbaşkanlığı Arşiv Dairesi Başkanı ‘Her şey çok güzel olacak' paylaşımı yapan sanatçıları arşivlemiş, fişlemiş. Bu konuda ne diyeceksiniz?
E. İ: Her şey çok güzel olacak diyen sanatçılara Cumhurbaşkanlığı'nda görev yapan bir şahsın aşağılayıcı ve tehdit edici bir dil ile bir açıklamasını gördüm. Aynılarını misli misli iade ediyorum. Şunu demek istiyorum; haddini bilsin. Bu ülkede siyasiler seçilirken toplumsal bir mücadele veriyoruz. Ben niye herkes konuşsun diyorum. Niye ‘Her şey çok güzel olacak' diyorum. Koltuk ne ki, önemli olan yaşamımız. Esas olan toplumsal yaşamın kalitesi. İnsanların birbirine olan saygısı, bu şehrin gelişimi, bu şehrin dünyanın en güzel şehri olma mücadelesi. Ben bu mücadeleyi veriyorsam herkesi de bu mücadeleye ortak olmaya davet ediyorum. Bundan daha doğal ne olabilir? Haddini bil tarifi var ya, haddini bilecek olanlar siyasiler. Ben her zaman söylüyorum, ben görevimi iyi yaparsam alnım ak ne güzel ama görevimi kötü yaparsam haddimi bilmem lazım topluma karşı. Ben topluma haddini bil diyen bir siyasetçi asla olmayacağım. O anlayışa sahip siyasetçilerin de miadı dolmuştur.
U.D. O nedenle korkmayın, hakkınızı aramaya devam edin. Kimseye hakaret etmedikçe, hiçbir suça dönük ifadede bulunmadıkça korkulacak bir şey yok diyorsunuz.
E. İ: Her şey çok güzel olacak bundan daha güzel bir tarif olabilir mi…
U.D: AKP, İstanbul'u vermek istemiyor bu çok net bir şekilde anlaşılmış durumda. Ama bu YSK'nın kararıyla birlikte tepkiler artıyor. AKP adayı Sayın Binali Yıldırım'a oy vermiş insanların da sizi destekleyeceği ifade ediliyor. Bu arada ekonomi sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Dolar artmış durumda ve daha seçime 45 gün var. Bu sıkıntılar devam edecek. AKP bunların aleyhine sonuç vereceğini görmüyor mu da ısrarını sürdürüyor? Ya da hesabı planı nedir?
E. İ: Yani bu akıl tutulması. Başka bir tarif bulamıyorum. Demokraside sizin görev aldığınız gün, 94 yılında kim size engel olmuş ki? Yani size yapılmış birkaç müdahalenin misli misli fazlasını görevi teslim almış,seçimi kazanmış bir insana yapıyorsunuz. Bu hangi vicdana sığar? Bu her şeye aykırı. Demokrasiye, hukuka aykırı. Bir de kimin malını kime vermiyorsunuz? 16 milyona ait bir varlığın yönetme hakkını vatandaş diyor ki, ‘Ben İmamoğlu'nu çok sevdim, ona vermek istiyorum' Bazılarını kendi malı mülkü gibi görüyor olabilir. Böyle bir alışkanlığa dönüştürmüş olabilirler, oradaki ortamlarını. Ama bu bitti artık. Bu memleketin malının, mülkünün tüm insanlara ait olduğunu eşit bir şekilde topluma dağıtılması gerektiğini, bütün bu şehrin nimetlerini insanlarına sunulması gerektiğini illa ki anlayacak. Ben bütün bu olanlara akıl tutulması diyorum.
U.D: Peki, ‘Seçim sonucunu kabul etmeyerek ve sonraki zorlamalarla, baskıcı söylemlerle AKP varlık nedenine harakiri yapıyor' diyenleri haklı görüyor musunuz?
E. İ: Ben bunu o şekilde tarif etmem. Bunu daha çok beraber siyaset yaptığı insanlar böyle tarif ediyor. AKP sürecinin ve hatta siyasal anlamda parti kavramıyla bittiğini düşünüyorum. Çünkü o parti içerisinde mücadele etmiş birçok arkadaşım var. Ve yan yana ilçe başkanlığı yaptığım arkadaşlarım var. Milletvekilleri var, bakanlar var. Yani çaba gösterip, alın teri döküp bu yerleri bu makamları elde etmiş insanlar var. Dolayısıyla bütün adalet duygusunu, alın teri duygusunu, emek duygusunu kendi içinde yitirmiş oldu AKP bence. Tabi kendi içlerindeki kanaatleri onlara bırakıyorum.
U.D: Halk sizi niçin sevdi?
E. İ: Bence çok samimi ve gerçekçi buldu. Kimseyi ötekileştirmedik. Hakkımızı savunduk, yedirmedik ama kimsenin de kalbini kırmadık.