Sizler ki, sağlığı doktorlardan, hukuku hukukçulardan, mühendisliği mühendislerden, çevreyi çevrecilerden, eğitimi eğitimcilerden daha iyi bildiğinizi iddia edecek ve ‘Sizden öğrenecek değiliz’ diye rest çekecek kadar özgüven sahibisiniz de bizim elimiz ‘Portakal’ mı topluyor?
Bizler de gazeteciliği sizden öğrenecek değiliz.
Gazetecinin işi soru sormaktır. Ülkeyi yönetmeye talip olan sizin işiniz de kamuoyu adına sorulan bu sorulara cevap vermek!
Fatih Portakal, “Hadi bakalım, barışçıl bir eylem için zamları protesto edelim. Doğalgaz zamlarını. Hadi bakalım, yapalım. Yapabilecek miyiz? Kaç kişi çıkacak sokağa korkudan, endişeden? 'Dayak yerim' vesaire. 'Hakkımı arayacağım ama ne yaparım, başım derde girer mi girmez mi?'… Kaç kişi çıkar Allah aşkına söyler misiniz? " dediği için halkı sokağa davet etmekle suçlanarak hedef haline getirildi.
Kim tarafından?Kendileri ihtiyaç duyduğunda hiç tereddüt etmeden halkı sokağa çağıran iktidar mensupları ve Erdoğan tarafından! Oysa o sözlerde bir sokağa davet yoktu, yanıt bekleyen bir soru vardı. ‘Kaç kişi korkmadan hak aramak için sokağa çıkabilir?' sorusu.
Bu sorunun yanıtı veremeyen Erdoğan, Fatih Portakal’ı ‘Patlatırlar enseni’diye tehdit etmeyi tercih etti. Üstelik, kendisini destekleyen ve gazeteci olduğunu iddia eden bir ekran provokatörünün Gezi eylemcilerini doğrudan hedef alan "Silah sıktılar. Taş attılar. Molotof kokteyli attılar. Sadece kamu mallarına değil binlerce sivil vatandaşın malına mülküne zarar verdiler. Bu nedenle başları kesilmelidir" şeklindeki sözleri hakkında tek bir keline bile etmeden.
Çünkü, onların alıştığı gazetecilik böyle bir şey, bildikleri gazeteciler de bunlar.
Tek marifetleri ekselanslarının uçağına binmek olan, kendi ellerini önceden tutuşturulmuş sorularla ‘beyefendi’ ile röportaj yapan, yaptıkları mülakatlarda “Efendim çok fazla çalışıyorsunuz, bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz?” ya da, “Bu kadar faydalı hizmetler yaptığınız halde muhalefet neden hala sizi eleştiriyor” gibi muz ortalar yapmakla görevli her devrin kiralık kalemlerini gazeteci zannedenler, toplum adına kendilerine soru soranları ‘terörist’ ilan etmekte sakınca görmüyor.
Sadece Saray sofrasında ejder meyveli smoothie yudumlayanların gazeteci sayıldığı bu çarpık düzenin sonsuza kadar böyle süreceğini zannediyor olabilirsiniz. Ancak sizden önce etrafında ‘prensler, papatyalar, seçilmiş gazeteciler’ ordusu ile gezenler nasıl gelip geçtiyse sizler de aynı şekilde gelip gideceksiniz. Ancak o sizin gazeteci olduğunu kabul etmediğiniz, basın kartını vermeyi bir lütuf zannederek yetkiyi kendinize bağladığınız ancak gazeteciliği ceplerinde taşıdıkları kartlarla değil, göğüs kafeslerinde taşıdıkları yürekle ve kiraya verilmemiş beyinleriyle yapan gazeteciler bugün de var olacak, sizden sonra da!
Bu ülkenin gazetecilere ödettiği bedelleri bilmeyen bir insan ülkeyi yönetebilir mi?
Tıpkı Fatih Portakal gibi hedef gösterildiği için ensesinden sıkılan 3 kurşunla beyaz bereli bir kiralık çocuk katil tarafından katledilen Gazeteci Hrant Dink’in altı delik ayakkabısı ile Agos Gazetesi’nin önünde yatan cansız bedeni kaldırılmış olsa da, manevi varlığı 11 yıldır hala o kaldırımda upuzun yatıyor.
Tıpkı Abdi İpekçi’nin, Çetin Emeç’in, Uğur Mumcu’nun, Musa Anter’in, Metin Göktepe’nin ve daha adlarını saymakla bitmeyecek onlarca gazetecinin olduğu gibi.
Katil Suud rejiminin bir gazeteciyi konsolosluk binasında infaz ederek cesedini yok etmesine tepki gösteren Erdoğan’ın, kendisine soru yönelten bir gazeteciyi ‘patlatırlar enseni’ diyerek hedef göstermesi de ayrıca manidar! Acaba gerçekten tepki gösterdikleri bir gazetecinin infaz edilmesi mi yoksa bunun kendilerinden habersiz yapılmış olması mı? Yoksa o gazetecinin Müslüman Kardeşler’e yakın olması mı?
Türkiye’de sarı yelekler sokağa çıkar mı bilinmez ama gösterilen hedefi infaz etmeye hazır binlerce beyaz berelinin olduğunu yaşayarak tecrübe ettik.
Böyle bir ortamda gazeteci hedef göstermek de kimsenin haddi değil. Ülkeyi yönetenlerin de... O zaman haddinizi bilin!
Kaynak: https://www.toplumsal.com.tr/gazeteciligisizdenogrenecekdegilizmakale,1057.html