Yılmaz Özdil’in “25 senelik gece…” başlıklı yazısı şöyle:
“Oturuyorum, olmuyor.
Ayağa kalkıyorum, olmuyor.
Nasıl seviniyorduk biz yahu?
★
Güya televizyon karşısındayım, koltukta.
Ruhum fırlamış caddeye, koşturuyor.
Kalbim yerinden fırlayacak sanki.
Oturduğum yerde nefes nefeseyim.
★
Müzik yok.
Göbek attığımı hissediyorum iyi mi.
Hem içim içime sığmıyor, coşkuluyum, hem neşeli şarkılar geçiyor zihnimden ama, büyüsü bozulmasın diye korkuyorum…
Haykıra haykıra sessizim.
Keyiften huzursuzum.
★
Yatayım bari diyorum.
Uyuyamıyorum.
Duygularım çoktaaan kırlara uçmuş bile.
Sırtüstü uzanmışım papatya tarlasına.
Ağzım kulaklarımda.
Mutluluğa hazırlıksız yakalanmak diye bir şey mi var acaba?
★
Durup dururken Kırşehir’e gidesim var mesela.
Bilecik’i göresim var.
Edirne’den Ardahan’a…
★
Akp’nin üzülmeyi öğrenmesi kaç gün sürer, orasını bilmem…
Benim sevinmeyi hatırlayabilmem için en az bir güne ihtiyacım var galiba.
★
Mesaj yağıyor cep telefonuma, sabahın ilk ışıklarında:
İzmir’in dağlarında…
Ankara’nın bağlarında…
İstanbul’un boğazında…
Yahu çocuk gibi ağlıyorum be.
★
Dile kolay, kabus gibi 25 sene…
Hakaret.
Küfür.
Aşağılama.
Tehdit.
Sevinmeyi unutmuşuz…
Sevilmeye sevilmeye.”