Bugün 8 Mart. İsyan duygularıyla dolup taşıyorum sevgili okurlar. Her yer kanıyor. Dört bir yanda, hangi statüden, hangi eğitim ve gelir seviyesinden olursa olsun tablo aynı: Kadınlar şiddet görüyor. Kadınlar dövülüyor. Kadınlar sokak ortasında bıçaklanıyor, yüzlerinde şişe kırılıyor, sürükleniyor, öldürülüyor.
Yeter! Bu ülkenin erkek şiddeti yeter! Dur diyelim artık! Her gün, birbirini hiç tanımayan ama kadın düşmanlığı konusunda aynı potada buluşan erkeklerin yaptıklarına “Buraya kadar” diye haykıralım! Nasıl mı?
Bunun tek yolu var sevgili dostlar. Tek bir yolu… Şiddeti en ağır cezalara mahkum etmedikçe, bu vandalları, bu vahşileri korkutup, içlerindeki kriminal canavarı hapisle, sosyal baskıyla, işsizlik sopasıyla ezmedikçe duracakları yok…
Hakimlere sesleniyorum: Mevcut yasaları işletin! En üst cezaları verin. Kadına şiddeti ağır cezada yargılayın. Tutuksuz yargılamayı unutun.
İşverenlere sesleniyorum: Sicilinde bu konuda en ufak bir pürüzü olana iş vermeyin. Mevcut çalışanlarınız arasında böyle profiller varsa onları işten çıkarın! İşsizliğe mahkum edin!
Devlete sesleniyorum: Edevlet’te kadına karşı şiddet suçundan yargılananları özel olarak işaretleyin. Onların kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olsun bu utanç. Silinemesin. Hastaneye gittiklerinde de, SGK’ya ihtiyaç duyduklarında da karşılarına çıksın. Herkes bilsin.
Ve topluma sesleniyorum: Artık yeter bu kadın düşmanlığı. Kadına şiddet uygulayanı, sadece fiziksel değil, psikolojik şiddet uygulayanı da, eşini, kızını ezeni, aleni hakaret edeni vicdanlarınızda mahkum edin!
Ey kadınlar bunu sadece sizin gücünüz başarabilir. Nasıl ki erkekler yıllardır kendi suçlarını örtmekte dayanışıyorlarsa, siz de size şiddet uygulayanı, sizi ezeni bezdirmekte, onu toplumun içinde utandırmakta dayanışın.
Kocalarınızı afişe edin. Babalarınızı afişe edin. Sevgililerinizi, patronlarınızı, bölüm şeflerinizi afişe edin. Kol kırılır, yen içinde kalır demeyin. Konuşun! Korkmayın! Korktukça üstünüze geliyorlar. Siz konuştukça onlar sizden korkacak!
Sıla’nın Ahmet Kural’a karşı açtığı davanın tam da 8 Mart’ın bir gün öncesinde görülmesi kaderin güzel bir cilvesi olsa gerek. Şöhretli, popüler bir kadının uğradığı şiddeti cesaretle afişe etmesi ve ilk duruşmanın haberinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün gazetelerinde yer alması bence tarihe düşmemiz gereken bir not…
Bu davanın medyada bu kadar geniş yer alması maalesef kadına karşı şiddete duyarlı bir medyamız olduğu için değil. Öyle olsa öncesinde Ahmet Kural’ın avukatlığına soyunmaya kalkanları, bugün hâlâ Sıla’yı yalancı çıkarmaya çalışanları ya da ahlak bekçiliği yapmaya girişenleri görmezdik.
Medyanın ilgisi şiddete duyarlılıktan değil, magazine ilgiden kaynaklanıyor. Ama yine de fark etmez. Öyle ya da böyle, bu davanın kamuoyunun en tepesine yerleşmesi biz kadınlar için büyük bir fırsat.
Kadına karşı şiddeti nihayet Türkiye gündeminin en tepesine çıkardığı için Sıla’ya ne kadar teşekkür etsek az… Onun gibi popüler bir sanatçı özel hayatını son derece nahoş bir şekilde afişe etmek pahasına yaşadığı şiddete “hayır” diyor. Bu tavır bütün kadınlara örnek olmalı…
Sağol Sıla! Bu ülkenin senin gibi cesur yüreklere ihtiyacı var…
Aklımızla alay etmek
SılaAhmet Kural duruşmasında Kural cephesinin aklımızla nasıl alay etmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Ağlasam mı, gülsem mi karar veremiyorum Kural’ın savunmasını dinledikçe.
Alkollü oldukları için birlikte yere düşmüşler de, o arada yuvarlanmışlar da, Kural’ın dudağı kanamış da…Daha acınası bir hikayelendirme olamazdı herhalde…
Ya Ahmet Kural’ın ahlakçılık oynamasına, antimuhafazakar hatta solcu kimliği ile bilinen biri olmasına rağmen inanmadığı muhafazakar değerleri kendine kalkan yapmaya çalışmasına ne demeli? Bu tam bir riyakarlık ve oportunizm. Mağdur ettiği bir kadının bir de namusunu sorgulamaya çalışmak utanç verici hakikaten… Adeta “3. Bir kişiyle ilişki yaşadığı için başına gelenleri haketti” demek bu.
Ben bu davanın seyrinin kadına karşı şiddet konusunda bir turnusol kağıdı olacağını düşünüyorum. Davanın hakimlerine büyük iş düşüyor.