Emin Çölaşan, Mansur Yavaş'ın iftiralara yanıt verdiği sırada, medyanın buna yer vermemesini de eleştirdi.
"Bakalım 31 Mart'a kadar daha nelere tanık olacağız, yüzümüz daha ne kadar kızaracak." diyen Çölaşan'ın yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, Ankara'da bir süredir ciddi bir Mansur rüzgarı esiyor. Yapılan bütün anketlerde önde çıkan Mansur.
Onun karşısına Büyükşehir adayı olarak çıkarılan AKPMHP koalisyonunun adayı Mehmet Özhaseki…
Ancak çok ilginçtir, bu iki partinin kemikleşmiş seçmenleri dışında Özhaseki rağbet görmedi.
Başka bir deyişle, Ankara'nın dokusu, onu reddetti.
O kadar ki, Melih Gökçek bile kendisine (açıktan olmasa bile) karşı tavır aldı. Ankara'da önemli bir tabana sahip olan Gökçek'ten bugüne kadar Özhaseki'yi destekleyen somut açıklamalar gelmedi.
Onun toplantılarına katılmıyor, alanlara da çıkmıyor.
★★★
Yapılan anketlerin ne derece güvenilir olduğunu bilemem. Ancak hiçbirinde “Ankara'da Özhaseki önde gidiyor” gibi bir tahmine rastlamadım.
Bu durum iktidar ortaklarını doğal olarak rahatsız etti.
Rahatsız olmanın ötesinde, panik yaşamaya başladılar.
Çünkü AKPMHP ikilisinin Ankara'yı yitirmesinin kendileri açısından korkunç bir felaket, hezimet olacağını biliyorlar.
★★★
Aynı durum özellikle İstanbul için de geçerli. CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nu tanıyan pek kimse yoktu.
Ancak İmamoğlu işi sıkı tuttu, ilk dakikadan itibaren çok ciddi çalıştı. İstanbul seçmenine kendisini hem tanıttı, hem de sevdirdi.
Dikkat ediniz:
Gerek Mansur Yavaş ve gerekse Ekrem İmamoğlu, bugüne kadar yaptıkları çalışmalarda sertliğe kaçmadılar, yalana ve iftiraya sığınmadılar, rakiplerini asla suçlamadılar, yumuşak gittiler ve sadece projelerini anlatmakla yetindiler.
Adam gibi ve bizim pek de alışık olmadığımız türde siyaset yapmayı sürdürüyorlar.
★★★
İktidar kesimi ise farklı düşünüyordu:
“Madem ki başka bir şey yakalayamadık, bunların bir açığını bulup üzerlerine gidelim ve onları oradan vuralım! İkisini de köşeye sıkıştırıp yıpratalım, Ankara ve İstanbul'u bu yolla kazanmaya çalışalım!..”
Aslında bu taktik CHP, İYİ Parti ve bütün muhalefet partileri ve adayları için geçerliydi…
“Ezana hakaret ettiler, yolsuzluk yaptılar, sahtekârlık yaptılar, bölücülük yapıyorlar, PKK'dan destek alıyorlar!”
Bu iftiraların hemen hiçbiri tutmadı…
Çünkü seçmenin de gözü artık açılmıştı…
Önüne sürülen yalanları yutması artık eskisi kadar kolay olmuyordu.
PKK ile işbirliğini kanıtlamak (!) için duvarlara halkın tepkisini çekecek sloganlar yazdılar:
“Mansur geliyor. Yavaş Yavaş devrim.”
“Biji (yaşa) Mansur.”
Bu atraksiyonu da hiç kimse yemedi!
★★★
Sevgili okurlarım, kendileri açısından durum olumsuzdu.
Bunu gidermek ve Mansur Yavaş'ı bir yerden “Vurmak” gerekiyordu.
Piyasaya birini sürdüler…
Havuz medyasında Mansur'u suçlayan bir şahıs ortaya çıkarıldı.
Zamanında imza sahteciliği yapmış falan filan…
Birkaç günden bu yana yandaş havuz medyası bu iddialarla dolu.
Gazetelerinin manşetlerinde bu var.
Şahsı televizyonlarına çıkarıp canlı yayın programları yaptırıyorlar.
★★★
Burada olaydaki iddialara girmiyorum. Kalabalık bir hukuk ve ceza dosyasında ahkâm kesme durumunda değilim.
İşin önemli yanı bence şu:
Mansur Yavaş dün bir basın toplantısı düzenledi, kendini savundu ve karşı tarafın iddialarına yanıt verdi.
Açıkladığı belgeler yenilir yutulur cinsten değildi. Bu iddiaları gündeme getiren şahıs meğer çocuk istismarından yargılanan, şizofren raporu olan biri imiş.
Ancak gelin görün ki, kendisi hakkında bunca yayın yapan yandaş medya kuruluşları, başta televizyonlar ve internet siteleri olmak üzere, dün Yavaş'ın sözlerine yer veremedi.
★★★
Şu bizim medyanın haline bakar mısınız!
Ortada artık gazetecilik, habercilik, dürüstlük gibi kavramlar yok.
Dün neredeydi TRT, NTV, CNNTürk gibi iktidara hizmet sunan sözde haber kanalları?
Neredeydi Hürriyet, Milliyet gibi yandaş gazetelerin internet siteleri?
Bir seçim mücadelesi yaşanıyor…
Ve ne yazık ki “Bel altı vuruşlar, iftiralar” yeniden başladı.
Bakalım 31 Mart'a kadar daha nelere tanık olacağız, yüzümüz daha ne kadar kızaracak.