Bugün 27 Mayıs... Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamına giden 1960 askeri darbesinin 59. yıl dönümü.
Siyah ve beyazın olmadığı bir dünyada iki simsiyah. Darbe ve idamlar.
Bunun dışındaki tarihi gerçekleri, duygu ve ideoloji gözlükleri ile değil, objektif gözlüklerle okumak zorundayız. Bunu, o dönemde yaşayanlara borçluyuz. Geleceğimize borçluyuz.
İSMET İNÖNÜ TALİMAT VERDİ...
CHP ile Demokrat Parti'nin yarıştığı 1946 seçimleri sorunlu idi. CHP kazandı. Ülke kaybetti. Şaibe iddiaları, demokrasiye yönelmiş bir topluma zarar verdi.
İsmet İnönü, valilere ve tüm kamu görevlilerine Cumhurbaşkanı olarak 12 Temmuz beyannamesinde talimat verdi: Sizler iktidar partisinin değil, devletin memurusunuz. Ona göre hareket etmeyeni bizzat takip ederim.
1950 seçimleri yapıldı. Demokrat Parti kazandı. Heyecan... Kalkınma hamleleri art arda geldi. 2. Dünya Savaşı'ndan büyük bir başarıyla, savaşmadan ve yıkıma uğramadan İsmet İnönü'nün mahir diplomasisi ile çıkmış toplum, bu süreçte fakir düşmüştü. Toplum ferahladı. Refah seviyesi arttı.
Demokrat Parti, özgürlükler diyerek iktidar olmuştu. Gücün olumsuz etkisiyle giderek tavırlar değişti. O zamanki 1924 Anayasası zorlanarak Mecliste soruşturma komisyonları kuruldu. Yargı yetkisi kullandı bu komisyonlar. Kuvvetler ayrılığı ağır zarar gördü. Gazeteciler, öğretim üyeleri, siyasetçiler sorgulandı, tutuklandı, hapse atıldı. İşten çıkarıldı, memuriyetlerine son verildi. Özgürlük isteyen kitleler sokaklara çıktı. Üzerlerine atlı polisler sürüldü. Ölenler, yaralananlar oldu.
ADLİYE TARİHİMİZİN UTANÇ SAYFALARI
1960... Ordu'nun içindeki bir grup subay, emir komuta zincirini de hiçe sayarak darbe yaptı. Başlangıç ayları tam bir kaostu. Neyse ki büyük savaştan yeni çıkmış dünyada durum Türkiye'ye fırsattan istifade gerçekleştirilebilecek bölücü bir müdahaleyi mümkün kılmıyordu.
Yavaş yavaş düzen sağlandı.
Bu arada yargılananların kahramanlaştığı, mahkemenin küçüldüğü, bilhassa görevden alınan Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın yaptığı savunmayla, daha doğrusu savunmayı reddeden konuşmasıyla devleştiği kumpas Yassıada davaları başladı. Adliye tarihimizin utanç sayfaları idi. Zaten hükümler çoktan verilmişti. İşin, duruşmalar yoluyla yargılananları itibarsızlaştırmak perdesi açılmıştı. Oysa itibarsızlaşan kendisine Yüksek Adalet Divanı denilen yapı ve hakimleri oldu. Demokrasi ve hukuk devleti ağır zarar gördü.
Bu arada bir kurucu meclis kuruldu. Meclis, dünyanın en ileri, en özgürlükçü ve çağdaş anayasalarından birini hazırladı. Halk oylamasında kabul edildi, 1961 Anayasası. Seçim güvenliği için yargı güvenceleri, yargının tarafsız ve bağımsızlığı için de anayasal güvenceler getirildi.
Ne var ki, idam görünümlü cinayetlerin ve yargılama görünümlü tiyatro davaların gölgesinde tekrar demokrasiye geçildi.
Darbe öncesinde iktidarın denetimsiz güç kullanımlarının yol açtığı acılar ve darbe döneminde yapılanların travması, takip eden elli yılımızı ipotek altına aldı. Kutuplaştık. Birbirimize düştük. Milli meselelerin çözümünde bile oturup konuşamaz hale geldik.
KÖTÜ BİR GELENEK BAŞLAMIŞTI...
1961 sonrasında iki yıl üst üste Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir ayaklandı. Darbe girişimleri İsmet İnönü'nün dik duruşu ile önlendi. Ancak Silahlı Kuvvetlerin içine darbe yapmaya hazır yapılar yerleşmişti bir kere. Kötü bir gelenek başlamıştı.
Dünyanın en ileri, en özgürlükçü anayasalarından biri olan 1961 Anayasası, 1971 askeri muhtırası sonucunda özgürlükçü niteliklerini neredeyse tamamen yitirdi. Özgür seçimlerin sonunda seçilmiş bir Meclis'in değil, neticede bir darbenin ürünü olduğu için halk sahip çıkmamıştı kendisine vatandaşlığını doya doya yaşatabilecek olan Anayasaya.
Hep şunu düşünür ve hayıflanırım. 1960'da iktidar darbe ile değil, belki bir beş veya on sene sonra seçim yoluyla değişse idi, 1961 Anayasamız mesela 1965'de, 1970'de seçilmiş meclisimiz tarafından yazılabilseydi, demokrasi yolunda nasıl da bir lider ülke olurduk diye.
Menderes, Polatkan ve Zorlu'yu rahmetle anıyorum. O dönem hangi "kamp"tan olursa olsun ülkeye hizmet etmek için çırpınan herkesi şükranla yad ediyorum.
Bu kadar acı boşuna yaşanmadı diyebilmek için tarihten ders alalım. Malum, geçmişini bilmeyenlerin geleceği de olmaz.
Metin Feyzioğlu