Habertürk yazarı Fatih Altaylı, “Vintage Türkiye” başlıklı yazısında, yıllar önce uygulanan tanzim noktaları adlı uygulamayı köşesine taşıdı. Altaylı, “Kendimi gençleşmiş, zaman makinasına girip gençliğime geri dönmüş gibi hissediyorum. ” dedi.

“Sevindim doğrusu. Yavaş yavaş 1960’lara geri dönüyoruz. Anlaşılan sonunda Atatürk dönemine varacağız hayırlısı ile.” diyerek AKP’yi ti’ye alan Altaylı’nın bugünkü yazısından o bölüm şöyle:

Şimdi bazı okurlar diyebilir ki, “Fatih, kardeşim başlıktaki o kelime ne anlama geliyor? Ne demek bu vintage?”

Anlatayım arkadaşlar.
Vintage kelime anlamı olarak “bağbozumu” demek.
Ama son zamanlarda farklı bir anlam yüklendi kelimeye.
Yakın geçmişe ait olan ya da yakın geçmişte moda olan bir şeyin yeniden kullanıma sokulmasına “vintage” deniyor.

Daha çok otomobiller ve giyim modası için kullanılan bir terim ve genelde 1960’ların, 70’lerin ruhunu yansıtan şeylerin kullanılması olarak tanımlanıyor. “Peki bunun Türkiye ile ne alakası var” diyeceksiniz muhtemelen.

Var çünkü Türkiye’de bugünlerde konuşulan konular, olaylara yönelik sergilenen yaklaşımlar, yapılmak istenen, koyulmak istenen kurallar beni çocukluğuma, gençliğime 1960’lara, 70’lere götürüyor.

Kendimi gençleşmiş, zaman makinasına girip gençliğime geri dönmüş gibi hissediyorum. O yıllarda da sürekli bir “çarşıda pazarda pahalılık” edebiyatı vardı mesela.

Suç ise o zamanda şimdiki gibi “stokçu”daydı.
Gazetelerin manşetlerinde stokçular vardı hep.
Elinde purosuyla stokların başına oturmuş her yerinden para fışkıran stokçu karikatürleri çizilirdi.

O yıllarda henüz hal binası şehir dışına taşınmamıştı. Eminönü’nde, dubaları su aldığı için sürekli yan yatan Galata Köprüsü’nün kuzey yanı başındaydı.
Hal mafyasına sövülürdü sürekli olarak pahalılığın müsebbibi olduğu için.
Hükümetler sürekli olarak halk lehine fiyatları baskıladığı için pek çok ürün bulunmazdı.

Henüz büyük marketler pek olmadığı için bakkallara kızılırdı, bu ürünleri tezgah altından karaborsa fiyata sattıkları için.

Belediyeler aynen eski komünist blok ülkelerinde olduğu gibi “tanzim satış mağazaları” açardı halk ucuz bir şeyler alabilsin diye.

Kuyruklar olurdu bu mağazaların önünde. Satılan mallar ise genelde tapon, kalitesiz mallardı. Yahnisi olmazdı anlayacağınız. Ama siyasetçilerimiz rahatlardı bu mağazalar sayesinde. “İşte ucuz mal” deme şansı bulurlardı.
O sıralarda henüz özelleştirilmemiş olduğu için, bir kısım ucuz malı da Sümerbank mağazalarında satardı devlet.

Özellikle tekstil ve ayakkabı gibi giyim malzemelerini.
Buna rağmen ne enflasyon dizginlenebilirdi ne de pahalılık.
Şimdi yeniden “tanzim satış mağazaları” gündeme gelince ben de o günlere geri döndüm.

Ve sevindim doğrusu.
Yavaş yavaş 1960’lara geri dönüyoruz.
Anlaşılan sonunda Atatürk dönemine varacağız hayırlısı ile.

Bunlar da İlginizi Çekebilir