Dünya emekçi kadınlar günü yürüyüşünden geriye bir ezan tartışması kaldı. Dinin siyasallaştığı, örgütler nezdinde bir iktidar öznesi olarak kullanıldığı topraklarda bu tür sonuçlarla hep karşılaşırız. Lakin burada sancılı ve sıkıntılı olan husus “kutsala” saygısızlık bahanesiyle, hadiselerin bağlamında koparılması ve tam da buradan bir nefret söyleminin yaratılmasıdır.
Ülkemiz bu durum için biçilmiş bir kaftan edata. Öyle ki Sivas, Kahramanmaraş, Çorum gibi illerimizde yaşanan katliamlarda da benzer söylemler kullanılmış “kutsala” saygısızlık, katliamların gerekçesi olarak kullanılmıştır. Bu noktada “saygısızlık” bahanesinden katliamlar tarihine uzanan bir geçmişe sahibiz ki, bunu unutmamak lazım. Bu arada hemen belirtelim ki, o gün yürüyüşü gerçekleştiren örgütler “ezana karşı” bir tepki gibi bir durumun asla söz konusu olmadığını ifade ettiler ama ne gam. Bir defa ele geçirilmiş bir “propaganda” konusu var, gerçek, hakikat kimin umurunda. Peki dinde iftira ve yalan söylemek günah değil mi? Dileyen Ahzab ve Yunus surelerine bakabilir, ötesini sonra konuşuruz.
Ezan, kutsal ve bu eksende ortaya çıkabilecek infiallerin göz önünde bulundurulmaması; sağduyu ve aklı selim düşüncenin yerini provokasyona bırakması eş zamanlı olarak “kutsala” olan bakışınızın çarpıklığını da göstermez mi? Burada “kutsalı” nasıl yorumladığınız ve ona nasıl baktığınız sorusu öne çıkıyor. Soru deyince ezan bağlamında bugüne kadar “çarpıcı” suallerin gündeme geldiğini ve yine bu sorulara “ibretlik” cevapların verildiğini pek meşhur hoca Nurettin Yıldız’ın fetva meclisi adlı sayfasından öğrendik. Buna göre sorulardan biri şöyle: cima esnasında ezan okunmaya başlanırsa ne yapmak gerek: El cevap: “Ezana tazim mü’min olmanın en tabii gereklerinden biridir. Cima esnasında ezan bitinceye kadar ara vermeniz edebe uygun olandır.”[1] Yine aynı yerde yanıtlanması istenen bir diğer soru da şu: Hocam, ezan okunurken bile bile müzik çalmak küfür müdür, bunun ölçüsü nedir? El cevap: “Müzik hiçbir zaman caiz olmaz. Ezan okunurken tahkir için yani ezanı basit göstermek için müzikle cevap verir gibi onu seslendirmek küfür olur maazallah. Bunun dışındakileri küfür olarak isimlendiremeyiz. Küfür değil ama günahtır.” Yine fetva meclisine gelen ve muhatabın merakını celbeden bir diğer mühim (!) soru da şu: Ezan okunurken tuvalete girmek günah mı ,güneş doğarken kuran okunmaz mı ? Nurettin Yıldız bu soruya da tarihe geçecek şu yanıtı vermiş: Selamünaleyküm. Sıkışma yoksa ezanı dinleyip tuvalete girmek efdal olandır. Kur’an okumak için yasak bir zaman yoktur.[2]
EZAN EN NİHAİ OLARAK BİR ÇAĞRIDIR FAKAT…
Dinen bile tartışmaların sonrasında insan kaynaklı olarak buluşu gerçekleştirilen ezanın geldiği nokta burası. Çünkü burada ezan da din iktidarının kontrol ve denetim mekanizmalarından biri olarak işlev görmekte, ezan üzerinden bir iktidar yeniden ve yeniden inşa edilmekte. Dolayısıyla ezana dair her söylem, inşa edilmek istenen din yorumundan bağımsız olarak okunamaz. Bu bağlamda yaşamın her alanında olduğu gibi iktidarlar neyi görmek istiyorlarsa, dini de öyle konuşturuyorlar. Ezan konusu da buna dahil.
Sorulardan bahis açıldığına göre Osmanlı’ya damgasını vuran Ebusuud Efendi’yi unutmamak gerek. Bakınız Ebusuudda ezan bahsinde kendisine yöneltilen bir soruya nasıl yanıt vermiş:
Mesele: Adamın biri, müezzin ezan okurken “bin kez çağırsan, bizden sana varan yoktur” dese, bu kişiye ne yapmak gereklidir?
El Cevap: Alay etmektedir, kâfir olur, karısından boşanmış sayılır.
Faizi helalleştiren, Yunus’un şiirinden bile küfür çıkaran Ebusuud, ezan çağrısına icabet etmemeyi, alay etmek olarak nitelendirmiş. Böyle bir durum elbet söz konusu değil de, şunu da sormak lazım; “din ile alay edilmesi” konusunda her zaman bu kadar hassas olmuş mudur Ebusuud? Misal din/siyaset adına yapılan zulümlere, işlenen cinayetlere, kurulan saraylara, sömürülen kitlelere bu kadar duyarlı mıdır? Bu eylemler din ile alay etmek değil midir? Öyleyse hangi dinden bahsediyoruz?
Muktedirlerin, beylerin hükümdarlıklarını perçinledikleri, zamana göre ayet, duruma göre hadis konuşturdukları bir din ile mazlumların, o dini bir sığınak olarak görenlerin inancı elbet bir olmaz. Bu anlamda Ali Şeriati’nin dinlediği ve duyumsadığı ezan ile iktidar sahiplerinin çıkarlarına alet ettikleri ezan sesi de bir değildir. Ezan en nihai olarak bir çağrıdır. Fakat burada önemli olan o çağrıdan kimin ne anladığı, çağrıya ruhuyla nasıl karşılık verdiğidir. Konu mühim. Lakin biz şimdilik Ömer Hayyam’ın dizeleriyle yazımızı noktalamak istiyoruz. Belki bir başka vakit konuyu açmayı sürdürürüz. Bakınız Ömer Hayyam neler söylüyor bize:
Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
[1]https://www.fetvameclisi.com/fetvacinseliliskiesnasindaezanokunursaneyapilmali44724.html
[2]A.g.y.
Aydın Tonga
Odatv.com