Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, “Bizim TV” isimli YouTube kanalında, Gazeteci Şaban Sevinç’in, Sedat Peker’in “el altından silah dağıtıldı” iddiasına dair sorularını cevapladı.
Bunun çok vahim bir durum olduğunu belirten Solmaztürk, şunları söyledi:
“20 tugayı donatacak 100 binden fazla silah kayıp”
“Burada biz sadece küçük bir parçasını görüyoruz şu anda bunun. Kaybolan silahların sayısı, yani Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın envanterinde olup kayıp olan silahların sayısı, benim bildiğim kadarıyla, yani kamuoyuna açıklandığı kadarıyla 100 binden fazla. Bu, normal resmî açıklanan rakam.
Bu, çok çok büyük bir rakam. Meselâ bir piyade tugayının aşağı yukarı 5 bin kişi olduğunu düşünün, burada aşağı yukarı 20 tugaydan söz ediyoruz, öyle söyleyeyim. Bu, çok çok büyük bir rakam ve bunların büyük bir kısmı, anlaşıldığına göre otomatik silah. Yani tabanca değil, otomatik silah. Vahim bir durum. Çok ciddi.”
Emniyet ve Jandarmadan bu kadar silah çıktığına göre milyonlarca da mühimmatın çıkmış olabileceğine işaret eden Solmaztürk, “Bu kadar silahı çıkartan, bunların mühimmatını bırakmaz. Mühimmatın kontrolü ve takibi çok daha zordur; çünkü silahların her birinin seri numarası vardır ama mühimmat öyle değildir.” dedi.
Solmaztürk, iddia edilen silahlanmanın, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun faaliyetinden farklı olduğunu, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları içinde bir teşkilatlanmaya gidildiğini belirtti. Solmaztürk, bu teşkilatlanmanın maksadı her neyse, bu teşkilat mensuplarına hükümetin bilgisi ve onayı dahilinde silahların transfer edildiği ve 15 Temmuz’un bunun için bir bir vesile, bir bahane, bir fırsat olarak kullanıldığının iddia edildiğini ifade etti.
Solmaztürk, “Bunun gerçekte ne olduğunu açıklaması gereken, bu ülkeyi yöneten kişiler. Başta Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı olmak üzere, Millî Savunma Bakanı, Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü… Bunların açıklaması lâzım. Bu, çok vahim bir durum.” dedi.
Solmaztürk, bu konuda şu ana kadar hiçbir açıklama yapılmaması ve hiçbir soruşturma başlatılmamasının, bu kişilerle ilgili ve kayıp 100 bin silahla ilgili hiçbir savcının soruşturma başlatmamasının, iktidarın bunun gerçek olduğunu bildiğini ve bir soruşturma başlatılırsa bunu kontrol edemeyeceklerini ve bundan siyasî olarak zarar göreceklerini bildikleri için bundan kaçınmaları anlamına geldiğini ileri sürdü. Solmaztürk, “Diğer bütün iddialarda olduğu gibi.” dedi.
Kayıp 100 bin silahın, ördek ya da domuz avında kullanılan silahlar değil polisin bile nadiren kullanacağı savaş silahları olduğunu vurgulayan Solmaztürk, sözlerine şöyle devam etti:
“Bunlar, durup dururken dağıtılmaz. Mutlaka bir plan var. Nasıl ki bir ordu teşkilatlanması, bir eğitimi, onun kadrosuna gireceği silahlar, teçhizatlar vesaire görevlere göre belirlenirse, bu iddia edilen silahların dağıtıldığı teşkilat her ne ise, mutlaka birtakım görevler için öngörüldü. ‘Bu görev ne olabilir?’ diye düşündüğünüz zaman, ülkenin sınırları içinde bir düşman görülmediğine göre, eğer bir düşman görülüyorsa bunu yapacak kişilerin kimler olduğu belli.
Ordu var, Jandarma var, Polis var, Millî İstihbarat Teşkilatı var. Onların kontrolünde devletin resmî kurumlarının teşkilatları var. Yani devletin silahlı gücü var. Güvenlik güçleri var. Şimdi bunların dışında çok açıkça bir örgüt söz konusu. Devletin resmî üniformalı, kanunen yetkili görevlileri dışında silahlanmış kişiler, gruplar, teşkilatlar varsa, ki orada olduğu anlaşılıyor, bunların ne maksatla teşkilatlandırıldıkları tabi endişe verici.”
Solmaztürk, bu durumun, Türkiye’nin iç huzuruna, güvenliğine, dirliğine, anayasal düzene tehdit olduğunu vurgulayarak, “Bu, darbe yapmak için teşkilatlanmaktır. Öyle palavradan değil fiilen. Yani darbeye hazırlık eylemleridir bunlar. Çok vahim, çok ciddi bir durumdur.” dedi.
Solmaztürk, 100 bin civarında seri numarası bilinen ama nerede olduğu açıklanamayan ama hâlâ başta İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Millî Savunma Bakanı olmak üzere bazı makamlardaki insanların hiç istifini bile bozmadan oturmalarını hayretle izlediğini söyledi.
Solmaztürk, sözlerine şöyle devam etti:
“Bakınız, değil 100 bin silah, ben de yıllarca zimmet aldım. Yani bu tür silahların sayımını yaptım, altına imza attım, kişisel sorumluluk aldım. Bizim, değil böyle 100 bin silah, tek bir tabancamızın kaybolması, bizim için bir onur meselesiydi, onur onur!
O silah bulunmadan kimse birliği terk etmez, kimse kışlayı terk etmez, kimse uyumazdı. Ha, bütün çabalara rağmen eğer bir silah bulunmazsa, mutlaka ve mutlaka, sorumlusu kimse onun altına imza atan, mahkemeye gider ve bunun hesabını verirdi.
Bakın, bırakınız seri numarası yazılı silahı, ben şahsım olarak söyleyeyim, yani kendi başıma geleni söylüyorum, çatışmaya girip kullandığımız mühimmatın boş kovanlarından, çatışma koşulları veya arazi, çamur, kar, kış, her ne ise, kaybolan boş kovanlar için bile, çatışma zaptı olmasına rağmen, boş kovan bakın boş kovan, mermi, silah demiyorum, boş kovan için bile ben, mahkemeye çıktım ve hesap verdim savcılara. Bakın, boş kovan için, bir subay olarak.
Şimdi 100 bin silah kayıp, kimse kılını kıpırdatmıyor, istifini bile bozmadan orada sağdan soldan millete vatan millet nutukları atıyor, utanmadan, çekinmeden, sıkılmadan. Bir de yetmiyor, bazıları, onlar kendilerini bilir, bize kalkıp da ‘Üniformanın şerefi şöyledir, üniformanın anlamı şudur” diye bize akıl vermeye kalkıyor.”
Solmaztürk, kayıp 100 bin silahtan sadece bir tanesinin bulunabildiğini belirterek, “O da onunla suç işlendiği için.” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Rize İkizdere’de saldırıya uğradığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bu daha bir; daha neler olacak neler… Daha dur bakalım, bunlar iyi günler.” dediğini; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta düzenlenen saldırıda kimsenin tutuklanmadığını hatırlatan Solmaztürk, bunun, saldırıyı düzenleyenlere ‘aferin’ demek anlamına geldiğini ileri sürdü.
Solmaztürk, “Şimdi bütün bunlara ‘aferin’ diyenler, bu silahları dağıtmış olabilir. Ha, ‘dağıtmışlar’ demiyorum, elimde bir delil yok. ‘Onlar emir verdi, dağıttılar’ diyemem. Bilsem söylerim onu da. Ama şunu biliyoruz, hepimiz görüyoruz, açıkça görüyoruz; çünkü silahlar orada dağıtılırken tarif edilen yerde bulunan adam, ‘Evet, ben oradaydım.
Bunlar vardı; ama kimin kime ne verdiğini görmedim.’ diyor. Bunu biliyoruz. Şimdi bu silahların gelişigüzel, kendiliğinden, kimsenin haberi olmadan çıkması mümkün değil. Ha, velev ki çıktı, bunlar hakkında mutlaka ve mutlaka en az onlarca davanın açılmış olması ve en azından İçişleri Bakanlığının meclisi bilgilendirmiş olması gerekirdi. Bunların hiçbiri yapılmadığına göre, demek ki nasıl ki o gazetecilere yapılan saldırıdan mutlular, ‘aferin’ diyorlar, o zaman ‘bunları da yapabilirler’ deriz. Vahim olan da budur.” diye konuştu.