Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın "Dünyada ve ülkemizde yıllarca 'haram' denilmediği için dikkate alınmayan sigara bağımlılığından insanlığı kurtarmamız lazım. Sigara haramdır" sözlerine yanıt verdi.
Kendi internet sitesi üzerinden bir yazı kaleme alan Gözler, “Günümüzde modern hukuk düzenlerinde bu gibi konular beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenir. Esasen fıkıh da bu tür konuların beşerî kanun koyucular tarafından düzenlenebileceğini kabul eder” ifadelerini kullandı. Gözler, "Sigara içilmesi haram değildir. Sigara içilmesi pek çok durumda kanun koyucu tarafından yasaklanabilse bile sigara haram değildir" diye yazdı.
İşte Gözler’in o makalesi:
Bir süredir Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarını dinliyoruz. Örneğin son olarak 16 Şubat 2019 günü din görevlileriyle yaptığı bir toplantıda Sayın Ali Erbaş, “sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” demiştir (1).
Diyanet İşleri Başkanının sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarına karşı ülkemizin İslam hukuku uzmanlarından gelen güçlü bir tepki görmedim. Ortaya çıkan boşluğu bir nebze de olsa doldurmak istedim. Bu küçük makaleyi bunun için yazdım.
Öncelikle belirtmek isterim ki, sigaranın gerek içene, gerekse çevredeki kişilere verdiği pek çok zarar vardır ve kanun koyucu tarafından Anayasamızın 13’üncü maddesinde öngörülen şartlara uygun olarak belli yerlerde içilmesi yasaklanabilir. Nitekim Türkiye’de 7 Kasım 1996 tarih ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanunla belli yerlerde sigara içilmesi yasaklanmıştır.
Ayrıca belirtmek isterim ki belli yerlerde sigara içilmesinin kanun koyucu tarafından yasaklanması gerektiğini ve böyle bir yasağın Anayasaya uygun olacağı görüşünü savunan Türkiye'deki ilk akademik makaleyi, bundan 30 yıl önce ben yazdım (2). 30 yıldır sigaranın zararlı olduğunu ve başkasına zarar verme ihtimalinin bulunduğu istisnasız her yerde yasaklanması gereğini savunuyorum.
Vakıa şu ki günümüzde başka medenî ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de, pek çok yer ve koşulda sigara içilmesi yasaklanmıştır.
Belli yerlerde sigara içilmesi yasaktır; peki ama haram mıdır?
Hayır. Sigara içilmesi haram değildir.
Sigara içilmesi pek çok durumda kanun koyucu tarafından yasaklanabilse bile sigara haram değildir.
“Sigara haramdır” diyenler, pek muhtemelen “haram”ın ne olduğunu bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. O nedenle önce “haram”ın bir tanımını yapalım:
Son devrin büyük fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu isimli ünlü eserinde “haram”ı şöyle tanımlıyor: “İşlenilmesi şârii mübîn tarafından nehiy ve men edildiği kat'î delil ile sabit olan herhangi bir şeydir” (3).
Görüldüğü gibi haram ancak “şarîi mübîn”, yani Allah tarafından konulur (4) ve varlığı sadece “kat’i delil”, yani kesin kanıt ile ispatlanır.
Şimdi konuyu biraz daha açalım.
HARAM KOYMAYA KİM YETKİLİDİR
Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere haram koymaya ancak “şârii mübîn”, yani Allah yetkilidir. Sigara veya tütünün haram olduğuna dair bir ayet yoktur. Sigaranın haram olduğunu savunanlar da sigara veya tütün anlamına gelen bir kelimenin Kur’anı Kerimde geçmediğini kabul etmektedirler.
O hâlde sigara içilmesi şârii mübin tarafından haram kılınmamıştır.
İslam hukukunda Allah’ın haram kılmadığı bir şey mübahtır. İslam hukukunda “eşyada aslolon ibahedir” ilkesi geçerlidir. İbahe, mübah olma, helâl olma, serbest olma anlamına gelir. “Eşyada aslolan ibahedir” demek, “bir şeyin serbest olması asıldır” demektir. Bu ilkeye göre, bir şeyin veya fiilin helâl veya haram olup olmadığında tereddüt edilirse o fiilin veya şeyin helâl olduğu varsayılır. Haram olduğunu iddia eden kişi ona kat’i delil getirmek mecburiyetindedir. Şârii mübin tarafından haram kılınmamış her nesne helâl ve her insan davranışı serbesttir. Bir şeyin veya bir insan davranışın haram kılınması ancak açık bir ayet ile mümkündür (5).
Sigara ne kadar zararlı olursa olsun, sigara konusunda bir ayet yoktur. O hâlde sigara içmek haram değildir.
Allah tarafından haram kılınmamış bir şeyin haram olduğunu söylemek, Allah’a ait bir yetkiyi gasp etmek anlamına gelir ki, böyle bir şey müçtehitlerin en korktuğu şeydir.
* * *
Sigarayı haram kılan bir ayetin bulunmadığı ve dolayısıyla sigaranın haram olmadığı hususu bu kadar açık iken, sigara konusunda bu tartışma neden? Sigaranın haram olduğunu savunanlar nerede hata yapıyorlar? Sigaranın haram olduğunu savunanların dayandığı deliller nelerdir? Şimdi bunları görelim.
BİR ŞEYİN ZARARLI OLMASI O ŞEYİN HARAM OLMASI SONUCUNU DOĞURUR MU
Sigaranın haram olduğunu savunanların bir kısmı, sigaranın çeşitli zararlarını sayıp, bu zararları nedeniyle sigaranın haram olduğu sonucuna ulaşıyorlar. Yani zararlılıktan haramlığı istihraç ediyorlar.
Şüphesiz ki sigara zararlıdır ve beşerî kanun koyucular tarafından belli şartlar altında yasaklanmalıdır. Ancak bir şeyin zararlı olmasından onun haram olduğu, yani şârii mübin tarafından da yasaklandığı sonucu çıkarılamaz. Haram Allah tarafından konulmuş bir şeydir; ya vardır; ya yoktur; yok ise ne kadar gerekli olursa olsun var olduğu söylenemez. Zira gereklilik başka haram başkadır. Haram ile zararlılık farklı kavramlardır. Haram olan şey, zararlı olduğu için değil, Allah tarafından haram kılındığı için haramdır. Yararzarar bilançosu yapıp bir şeyin haram olduğuna hükmetmek, Allah’ın takdirine karışmaktan başka bir şey değildir.
İlave edelim ki zararlılık argümanından haram istihraç edenlerin fıkıh kültüründen şüphe etmek lazımdır. Şârii mübin tarafından konulmuş bir kurala gönderme yapmaya ihtiyaç duymaksızın bir şeyin haram olduğunu söylemek için minimum bir fıkıh kültüründen mahrum olmak gerekir. Fıkıhta meseleler olgulara gönderme yaparak değil, nasslara referansla tartışılır. Gerek hukukta, gerek fıkıhta, olgular başka, normlar başkadır. Olgusal alem ile normatif alem farklı şeylerdir ve bunlar arasında geçiş yoktur; olgudan norm; normdan olgu çıkmaz.
YORUM YOLUYLA HARAM KONULABİLİR Mİ
Sigaranın haram olduğunu savunanların bir kısmı ise, zarar argümanından yola çıkmakla birlikte, az da olsa bir fıkhî kaygıyla, sigaranın haram olduğu görüşünü çeşitli nasslarla delillendirmeye çalışıyorlar.
Ne var ki, dayandıkları nasslar açık ve kesin değil. Sigaranın haram olduğu yolunda ileri sürdükleri ayet sayısı da bir ikiyi geçmiyor. Hemen belirtelim ki, bu ayetlerin de sigarayla doğrudan bir ilgileri yok. Yani sigaranın haram kılınması bakımından bu ayetlerde yeterince “norm somutlaşması (normkonkretisierung)” yok.
Bu ayetlerden birincisi Bakara Suresinin “… ve kendinizi elinizle tehlikeye atmayın… ()” (6) diyen 195’inci ayetidir. Diyorlar ki, sigara içen kişi, kendisine de zarar vermektedir, kişinin kendi eliyle kendisini tehlikeye atması haram ise, sigara içerek kendisini tehlikeye atması da haramdır.
Bu ayetlerden ikincisi A’raf Suresinin “…yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz… ()” (7) diyen 31’inci ayetidir. Diyorlar ki, “israf haramdır; sigara da israftır, o hâlde sigara haramdır”.
Keza bazıları, sigara ile haram kılınan içkiler arasında benzerlik kurarak, sigaranın da haram olduğunu ispatlamaya çalışıyor. “Şarap haram ise sigara da haramdır” diyorlar. Bazıları sigaranın şarap gibi uyuşturucu etkisinden bahsediyor. Hatta bazıları, sigarayı soğan ve sarımsağa kıyasla haram kılmaya çalışıyor.
Bu tür çıkarımlarda kullanılan öncüllerin maddî doğruluğu sorununu bir yana bırakarak belirtelim ki, bu çıkarımlarda ciddi metodolojik hatalar vardır. Bu çıkarımların bazılarında “kıyas (argumentum a simili)” argümanı kullanılıyor. Oysa burada kıyasın şartları yoktur (8). Haram koyan hükümler, mahiyetleri gereği “muhtassun binnas” niteliğinde hükümlerdir. Yani bu hükümlerde sırf belli bir şey veya fiil hakkında, sırf o şeye veya fiile özgü olarak, o şeyin veya fiilin ismi de zikredilerek hüküm konulur. Asıl hükmün muhtassun binnas olduğu durumlarda kıyas yapılamaz (9). Yani Latince terimlerle söylersek, aslın hükmünde bir nesne veya fiil “expressio unius” olarak zikredilmiş ise orada kıyas yapmak caiz değildir (10).
Kıyasın şartları gerçekleşse bile ortaya ikinci bir metodolojik problem daha çıkıyor: Kıyas her zaman, genişletici yorum aracıdır ve kıyas yapıldığında haram getiren hükümlerin kapsamı genişler. Peki ama haram getiren hükümlerin kapsamı, kıyas yoluyla veya diğer yorum yöntemleriyle genişletilebilir mi?
Bu soruya cevap vermek için öncelikle nesnelerin ve insan fiillerinin haram olmasının “sıfatı asliye (essentialia)” mi, yoksa “sıfatı arıza (accidentalia)” mı olduğunu tespit etmek gerekir.
Sıfatı asliye, yani aslî nitelik, nitelenen şeyde bizzat bulunan, yani o şeyin kendisinde bulunan durum, nitelik veya özelliktir (11). Sıfatı asliye, tabir caiz ise, bir şeyin “default (varsayılan) niteliği”dir. Sıfatı arıza, yani arızî nitelik, nitelenen şeyde bizzat, yani kendiliğinden bulunmayıp, ona sonradan eklenen niteliktir (12). İnsan, irade sahibi bir varlıktır ve yaradılış olarak hareket etme gücüne sahiptir. Dolayısıyla insanın, fiillerinde hür olması aslî nitelik, bu fiillerin yasaklanmış olması ise sonradan ortaya çıkan arızî bir niteliktir. Mecellenin 9’uncu maddesinde dendiği gibi “sıfatı arızada aslolan ademdir” (13). Yani arızî niteliğin yokluğu asıldır. Bu şu anlama gelir ki, bir insan fiilinin yasak olup olmadığında tereddüt edilirse, yasak olma arızî bir nitelik olduğuna göre, yasağın olmadığı varsayılır. O hâlde, bir nesnenin veya fiilin helâl olması “sıfatı asliye”, haram olması ise “sıfatı arıza”dır. Yani aslolan bir şeyin helâl olması; arizî olan ise o şeyin haram olmasıdır.
Sıfatı asliye daima “kaide (generalis regula)”yi, sıfatı arıza ise daima “istisna exceptio)”yı teşkil eder (14). O hâlde bir şeyin helâl olması kaide, haram olması ise istisnadır.
Devam edelim: Gerek modern hukukumuzda, gerekse fıkıhta, kaidenin değil, istisnanın varlığı ispata muhtaçtır. Fıkıhta bu husus “beyyine hilafı aslı ispat içindir” (15) özdeyişiyle dile getirilir.
Tüm bunlardan şu sonuç çıkar: Gerek modern hukukumuzda, gerekse fıkıhta, kaide geniş, istisna dar yorumlanır. Roma hukuku temelli hukuklarda bu ilke Latince olarak “exceptiones sunt strictissimae interpretationis” özdeyişiyle ifade edilir. Fıkıhta bu ilke benzer şekilde bir özdeyiş hâline getirilmemiş ise de, “istisnalar dar yorumlanır” ilkesi, “sıfatı arızada aslolan ademdir” ve “beyyine hilafı aslı ispat içindir” ilkelerinin doğrudan bir sonucudur (16).
Nihayet belirtelim ki, istisnaların dar yorumlanması ilkesi, kural koyma ve konulan kuralı değiştirme yetkisinin yorumcuya değil, kanun koyucuya ait olması prensibinden de kaynaklanır. İstisna, kaidenin kapsamını daralttığı için kaidenin değiştirilmesi anlamına gelir. Kaideyi değiştirme yetkisi sadece ve sadece kaideyi koyan makama aittir. Yorumcu istisnayı geniş yorumladığında, kaidenin uygulama sahası daralmış, yani kaide değişmiş olur. Oysa yorumcunun böyle bir yetkisi yoktur (17).
Sonuç olarak fıkıhta da istisnaların dar yorumlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Bir insan fiilinin haram kılınması ise bir sıfatı arıza ve dolayısıyla istisna olduğuna göre sigaranın haram kılınıp kılınmadığı meselesinin çözümünde de dar yorum yapmamız gerekir.
Dar yorum yapılırsa, Bakara Suresinin 195’inci ayetinde geçen “tehlike (el tehlekeh [])” ve A’raf Suresinin 31’inci ayetinde geçen “israf (tüsrifu şekliyle [])” kelimelerinin kapsamına “sigara” dâhil edilemez. Dâhil edilirse, bu ayetler tarafından konulan haramın kapsamı genişletilmiş olur. Oysa haramların kapsamını genişletmeye, sayısını artırmaya, yorumcu veya uygulayıcı değil, sadece şârii mübin yetkilidir. Ayrıca ilave edelim ki, istisnalar dar yorumlanır kuralına riayet edilmez ise, yorum yoluyla haram kılınamayacak bir nesne veya fiil kalmaz. İstisna olan asıl hâle gelir. Bu durumda ise fıkhın liberal özü ortadan kalkmış olur.
Yukarıda açıkladığımız “eşyada aslolon ibahedir” ilkesi de yorum yoluyla istisnaların genişletilmeyeceği sonucunu doğurur. Bu ilkenin temelinde En’am Suresinin 119’uncu ayetindeki “ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir (18) (ve kad fassale lekum mâ harrame aleykum)” hükmü bulunur. Bu ayete göre haram olanlar, Kur’anda “fassale ()”, yani “fasıla fasıla”, yani “mufassal” olarak, yani Ömer Nasuhi Bilmen’in mealiyle “mufassalan”, yani Elmalılı Hamdi Yazır’ın mealiyle “ayrı ayrı”, yani Diyanet İşleri Başkanlığının mealiyle “tek tek” bildirilmiştir (19). Diğer bir ifadeyle Kur’anda haram kılınanlar, numerus clausus olarak, yani sınırlandırılarak sayılmıştır. Kur’an’da haram listesi, “liste fermée” veya “exhaustive list” oluşturur. Dolayısıyla Kur’anda ayrıca ve açıkça haram olduğu belirtilmeyen şeyler, haram değildir. Haram listesine yorum yoluyla yeni maddeler eklenemez.
Makalenin başında Ömer Nasuhi Bilmen’den verdiğimiz haram tanımında geçen “kat’i delil” şartı da, haram koyan ayetlerin dar yorumlanmasının gerekliliğine işaret eder. Bir şeyi haram kılan bir ayetin varlığı, herhangi bir delil ile değil, ancak bir “kat’i”, yani “kesin” delil ile ispat edilebilir. Kıyas yoluyla veya yorum yoluyla elde edilmiş deliller birer “kat’i delil” değildir.
SONUÇ
Yukarıda açıklananlardan şu sonuç çıkıyor: Fıkıhta sigara içilmesi haram değildir.
Malum; Şeyhülislam Ebussuud Efendi, “nâmeşru olan nesneye emri sultanî olmaz” demiştir; ilave edelim: “Diyanet İşleri Başkanının fetvasıyla meşru olan bir nesne nâmeşru hepten olmaz”.
Diyanet İşleri Başkanından böyle tartışmalı bir konuda “sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” demek yerine hiç olmazsa bu konunun içtihada mütehammil bir konu olduğunu belirtmesi beklenirdi.
Yukarıda En’am Suresinin 119’uncu ayetinin “ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir” kısmını okuyucular için alıntılamıştık. Şimdi de aynı ayetin geri kalan kısmını, haram olmayan şeyleri haram ilan edenler için alıntılayalım. Bu sefer Ömer Nasuhi Bilmen’in mealinden değil, Diyanet İşleri Başkanlığının mealinden alıntı yapalım: “Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir” (20) .
* * *
Bu makaleyi bitirirken bu vesileyle şunu da belirtmek isterim ki, İslam hukuku dahil, Akdeniz havzasında doğmuş ve gelişmiş bütün hukuk sistemleri “hürriyet karinesi” üzerine kuruludur (21). Bu hukuk sistemlerinde insanın hür, eşyanın mübah olduğu varsayılır. Bu sistemlerde hürriyet asıl, yasak ise istisnadır. Yasaklanmamış her şey serbesttir. Ve yasak, yorumcu veya uygulayıcı tarafından değil, ancak kanun koyucu tarafından konulabilir. Kanun koyucunun koyduğu yasaklar da istisna oldukları için dar yoruma tâbi tutulurlar. Roma hukukuna dayanan modern hukukumuz da, İslam hukuku da bu temel üzerine kuruludur ve bu nedenle de otoriter değil, liberal hukuk sistemleridir.
Maalesef bu temeli bilmeyen veya hürriyet fikrinden nasibini almamış sözde hukukçu ve fakihlerin elinde, günümüz Türkiye’sinde, hukuk da, fıkıh da liberal özünden koparılıp, adım adım otoriter bir hukuk ve otoriter bir fıkıh olma yolunda hızla ilerliyor. İki ay kadar önce yayınladığım bir makalede “hukuk nereye gidiyor” sorusunu sormuştum (22). Maalesef Türkiye’de tamamıyla aynı sebeplerden dolayı bugün “fıkıh nereye gidiyor” sorusunu da sormak gerekiyor.
Türkiye’de içinden geçtiğimiz otoriterleşme sürecinde hukukun zarar gördüğü gibi fıkıh da zarar görüyor. Fıkhen haram olmayan şeyler haram olarak ilân edilmeye başlandı. Aslında bu şaşırtıcı değil. Hukukun bozulduğu yerde, fıkhın da bozulması beklenen bir sonuçtur. Zira hukukun özünde de, fıkhın özünde de insanın insana değil, insanın kurallara itaat etmesi düşüncesi yatar.
Sanıyorum artık Henry de Bracton’un (12101268) bugün Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesinin giriş kapısının üstünde kazılı şu sözünü zikretmenin zamanıdır: “Non sub homine, sed sub Deo et lege” (23). Bu söz şunu söylüyor: İnsanlar, insanlara değil, Tanrıya ve kanuna itaat etmelidir. İnsanların insana itaat ettikleri bir yerde hukuk da, din de tehdit altındadır.
* * *
Nihayet son olarak şunu da not etmek isterim ki, bu makalede tartışılan konu, sigara içmenin fıkıh açısından haram olup olmadığı sorunundan ibarettir. Bu makalede sigara içmenin beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenemeyeceği yolunda bir fikir yoktur. Tersine günümüzde modern hukuk düzenlerinde bu gibi konular beşerî kanun koyucu tarafından düzenlenir. Esasen fıkıh da bu tür konuların beşerî kanun koyucular tarafından düzenlenebileceğini kabul eder. Laik bir hukuk sisteminde, beşerî kanun koyucu tarafından yasaklanmış olan bir fiilin haram olup olmasının uygulanacak olan normun geçerliliği üzerinde bir etkisi yoktur. Laikliğin anlamı da budur.
DİPNOTLAR
* http://www.anayasa.gen.tr/gozler.htm
(1) Ali Erbaş, “Sigaranın Haram Olduğunu Milletimize Anlatmalıyız”, http://diyanet.gov.tr/… (16 Şubat 2019).
(2) Kemal Gözler, “Sigara İçme Özgürlüğü ve Sınırları: Özgürlüklerin Sınırlandırılması Problemi Açısından Sigara Yasağı”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 47, Sayı 1, Ocak 1990, s.3167 [HTML].
(3) Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1967 (Tıpkı Baskısı: Sarmaşık, Tarihsiz), c.I, s.34.
(4) Allah, yasakları vahiy yoluyla bildirdiğine göre “Şârii Mübîn”in “Allah ve Peygamberi” olduğu düşünülebilir. Bu makalede “Şârîi Mübin”in Allah olduğu, Peygamberinin ise “Şâri” olduğu kabul edilmiştir. Bu küçük makalade bu konuda daha fazla bir tartışmaya girmeksizin bu hususta Ömer Nasuhî Bilmen’den şu paragrafı alıntılayalım: “Şeriat, umumî mânâsına nazaran, ‘bir peygamberi zîşan tarafından tebliğ edilmiş olan kanunu ilâhî’ demektir. Bu kanunun asıl vazıı olan Cenabı Hakka ‘Şarii Mübîn’ denir. Bu kanunu insanlara tebliğ etmiş olan peygambere de ‘Şârî’ unvanı verilir” (Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, op. cit., , c.I, s.14).
(5) Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Ankara, Diyanet Vakfı, 6. Baskı, 2006, s.82.
(6) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Tefsiri, Bakara Suresi, Ayet 195,kuran.diyanet.gov.tr/… (Erişim Tarihi: 18 Şubat 2019)
(7) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Tefsiri, A’raf Suresi, Ayet 31,kuran.diyanet.gov.tr/… (Erişim Tarihi: 18 Şubat 2019).
(8) Kıyasın şartları konusunda bkz. Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Bursa, Ekin, 15. Baskı, 2018, s.355362.
(9) Kavram için bkz. Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, op. cit., c.I, s.172.
(10) “Expressio unius” kavramı ve bu durumda kıyas yapılamayacağı ilkesi konusunda bkz.: Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.329361.
(11) Ali Haydar, Dürerü’l Hukkam Serhu Mecelleti’l Ahkam (Yazı Çevrimi: Raşit Gündoğdu ve Osman Erdem), İstanbul, Gül Neşriyat, Tarih Yok (2006?), c.I, s.35.
(12) Ibid.
(13) Ali Haydar, bu ilkenin İbn Nüceym’in El Eşbah’ında Arapça olarak “elaslü fi’ssıfati’lârizati eladem ()” şeklinde ifade ettiği ilkenin çevirisi olduğunu not etmektedir (Ali Haydar, op. cit., c.I, s.34).
(14) Bu konuda bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.343.
(15) Ali Haydar, op. cit., c.I, s.104.
(16) Bu konuda bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.341343.
(17) Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Gözler, Hukuka Giriş, op. cit., s.329330.
(18) Ayetin Türkçe mealini Ömer Nasuhi Bilmen’in mealinden alıyoruz (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1985, c.II, s.945).
(19) Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kuran Dili Tefsiri’nde de aynı hüküm “O size… harâm kıldığı neler ise ayrı ayrı bildirmiş iken…” şeklinde geçer. Yine aynı hüküm, Diyanet İşleri Mealinde, “Allah, … size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken…” şeklinde Türkçeye çevrilmiştir (kuran.diyanet.gov.tr/). Görüldüğü gibi Bilmen mealinde “fassale” kelimesi Türkçeye “mufassalan”, Elmalılı mealinde “ayrı ayrı”, Diyanet mealinde “tek tek” diye Türkçeye çevrilmiştir. Her üç mealdeki çeviri de doğrudur.
Burada belirtelim ki, internetteki versiyonlarına bakıldığında bazı meallerde En’am suresinin 119’uncu ayetinin Türkçe mealinde “fassale” kelimesi atlanarak Türkçeye çevrildiği görülüyor. Örneğin Diyanet Vakfı, Gölpınarlı, Parlıyan, Sağlam, Bayraklı, Ateş ve Piriş’in meallerine bakılabilir ( http://kuranmeali.com/...). Bazı meallerde bu ayete ilişkin olarak “fassale” kelimesinin atlanması, gerek bu ayetin, gerekse bütün fıkıh sisteminin liberal özüne zedelemektedir.
Burada En’am Suresinin 119’uncu ayetinin tamamının mealini vermekte de yarar vardır. Bunu meali de yine en ehil ve en sadık müfessir olduğunu düşündüğümüz Ömer Nasuhi Bilmen’den verelim: “Size ne var ki, üzerine Allah Teâlâ'nın ismi zikredilmiş olanı yemeyesiniz. Ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir. Ancak kendisine muzdar kaldığınız şey müstesna. Ve şüphe yok ki birçokları bilmeksizin kendi hevâlarıyla (halkı) dalâlete düşürürler. Senin Rabbin ise muhakkak ki, mütecavizleri en ziyâde bilendir” (Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, op. cit.,c.II, s.945).
(20) Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an Meali, En'am SUresi, Ayet 119 (kuran.diyanet.gov.tr/…) (Erişim Tarihi: 20 Şubat 2019).
(21) Hürriyet karinesi konusunda bkz.: Kemal Gözler, İnsan Hakları Hukuku, Bursa, Ekin, 2. Baskı, 2018, s.140151.
(22) Kemal Gözler, “Hukuk Nereye Gidiyor? Gözlemler ve Sorular”,anayasa.gen.tr/… (Yayın Tarihi: 6 Aralık 2018).
(23) Sir Edward Coke bu sözü Bracton’a atfeder (12 Coke’s Reports 63) (O. John Rogge, “The Rule of Law”, ABA Journal, Cilt 46, Sayı 9, Eylül 1960, s.981) (books.google.com).