Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, "Medyanın ilgisizliği yüzünden pek göremediğimiz bir manzarayı da aktarmak isterim. Babacan ve DEVA Partisi, Anadolu'da hayli fazla ilgili görüyor" dedi.
Zeyrek yazısında, "Gerek sokakta, gerek esnaf ziyaretinde, gittiği yerlerde korona önlemleri ve hükümet baskısı gibi bütün olumsuzluklara rağmen, Babacan'ın yanında görünmekten çekinmeyen ciddi kalabalıklar toplanıyor. Babacan haberlerinin görmezden gelinmesi, şimdilik iktidarı mutlu edebilir ama yakın gelecekte 'Bunlar ne zaman bu kadar büyüdü' sorusunu sormak zorunda kalabilirler. Doğru bilgi ve özgür basın iktidara da lazım. Benden söylemesi" ifadelerini kullandı.
Deniz Zeyrek'in Sözcü'deki yazısı şöyle:
Pazar gününü Elazığ ve Bingöl'de geçirdim.
Bugün de Van'da olacağız.
Gelme nedenim, DEVA Partisi lideri Ali Babacan'ı ve DEVA Partisi il kongrelerini takip etmekti. Daha önce 20 ilde kongre yapan DEVA Partisi, bu üç ille birlikte 23 ilde kongre sürecini tamamlamış olacak.
Babacan, Elazığ'da güne depremzedelerin yaşadığı konteyner kenti ziyaret ederek başladı, depremzedelerin dertlerini dinledi.
Elazığ'da bin 750 aile üç ayrı konteyner kentte yaşıyor. Babacan'ın ziyareti sırasında yoluna çıkanların geneli yoksulluktan, işsizlikten ve kalıcı konutlara geçememekten yakınıyordu.
En büyük sorun, hasarlı konutların dönüşümünün yavaş ilerlemesi.
Depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen hala kalıcı konutlara geçiş sağlanamamış. Tamamlanmış konutlar dahi, temizlik işi, Cumhurbaşkanı'nın katılacağı açılış töreni gibi gerekçelerle üç aydan önce dolmayacakmış.
Konutlar teslim edildiğinde de sorun çözülemeyecek gibi…
Zira, kalabalık ailelerin 80 metrekarelik TOKİ evlerine sığdırmak zor olacak. Vatandaşlar “yüzde 40 indirimli” fiyatı 180 bin TL olan yeni konut ücretini ödemekte de zorlanacaklar.
Elazığlılar, deprem konutu yapma işlerinin büyük bölümünün “Karadenizli” müteahhitler tarafından üstlenilmesine tepkili. “Elazığ'ın depremi Karadenizli müteahhitlere iş kapısı oldu” diyenlerin sayısı hayli fazla.
Babacan, yaptığı ziyaretten ve kısa sohbetlerden çok etkilenmiş olacak ki kongre konuşmasının da önemli bölümünü depreme ayırdı.
“Fay hattındayız, afet kader olabilir ama yıkım, ölüm kader olmamalı” diyen Babacan, ölümlerin ve yıkımların faturasının halka kesilmesine de tepki gösterdi.
Giresun'da afet mağdurlarına hibe yardım yapılırken Elazığ'da borçlandırma yoluna gidildiğine işaret eden Babacan, ülkede afet sonrası yapılanların hiçbir standardı olmadığını, günlük kaygılara göre adım atıldığını söyledi.
İzmir'de deprem faturasının yerel yönetim nedeniyle CHP'ye kesilmeye çalıştığını anlatan Babacan, “Peki Elazığ'da belediye kimde” sorusunu yöneltti. MHP'yi de “küçük ortak kara ortak zarara değil” sözleriyle eleştiren Babacan'ın konuşmasında en dikkat çekici bulduğum bölüm basın özgürlüğüyle ilgili olandı. Babacan, şöyle konuştu:
“Vatandaşlardan bilgi gizlemek, ölüme göz yummaktır. Afet sistemi Cumhurbaşkanlığı sistemine adapte edilmemiş. Yeni sistem ülkeyi aşağı çekiyor. Katil binalara göz yuman bir sistem oluşmuş.”
Babacan'a göre, veri paylaşımı açısından korona salgını da kötü yönetiliyor. Türkiye'nin, salgında dünyanın en kötü beş ülkesinden biri olduğuna dikkat çeken Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vaka sayısı ortada yok. Rakamlar üç binlerde ama bizim tahminimiz vaka sayısının 30 binlerde olduğu yönünde. Gerçek rakamlar niye açıklanmıyor? Türk Tabipleri Birliği ‘rakamlar eksik' dedi, onlar ne dedi? Etiketleri hazırdı. ‘Hain' diye etiketini pat diye yapıştırdılar. TTB'nin söylediği devletin söylediğinden doğru çıktı.
Bilgi gizleme bununla da sınırlı değil. Yakın akraba bakan ‘istifa ediyorum' dedi, 27 saat devlet medyası ve hükümetin kontrolündeki medyada çıt yoktu.
Bu nasıl bir gazeteciliktir? Gazeteciler dayanamaz haber yapar. Ancak öyle ağır bir karartma var ki gazeteciler için en basit yaptırım işten çıkarma oluyor. Patronu arıyorlar, ‘yarın görmeyeceğim' diyorlar. Bunun da ötesinde cezaevleri gazetecilerle dolu. Bilsinler ki gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor. Ancak bir süre erteleyebiliyorsunuz. Halkı kandırınca sorun çözülmüyor. Gerçekleri paylaşın. Basınımıza da çağrı yapıyorum: Haber yapın! Korkmayın, karartma politikalarına izin vermeyin. Özgür basın hayat kurtarır.”
Babacan'ın basınla ilgili sözlerini dinlerken, kendi kendime “altına imza atarım” dedim. Ekonominin, salgının durumunu, deprem sonrası yaşananları çok iyi tespit edebilir, sorunların analizini yapıp çözüm önerileri getirebilirsiniz. Ancak medya gerçeklere ulaşamazsa ve bilgileri halkla paylaşamazsa bu sorunların hiçbirini çözemeyebilirsiniz.
Tıpkı Elazığ'da olduğu gibi, insanları depremden sonra hızla konteyner kentlere yerleştirir ve uzun süre ortada görünmezsiniz olur biter. Mağdur insanlar da bir an önce kalıcı konutlara geçme konusunda seslerini duyuracak bir mecra dahi bulamazlar.
★★★
Bu arada yine medyanın ilgisizliği yüzünden pek göremediğimiz bir manzarayı da aktarmak isterim. Babacan ve DEVA Partisi, Anadolu'da hayli fazla ilgili görüyor. Gerek sokakta, gerek esnaf ziyaretinde, gittiği yerlerde korona önlemleri ve hükümet baskısı gibi bütün olumsuzluklara rağmen, Babacan'ın yanında görünmekten çekinmeyen ciddi kalabalıklar toplanıyor.
Babacan haberlerinin görmezden gelinmesi, şimdilik iktidarı mutlu edebilir ama yakın gelecekte “bunlar ne zaman bu kadar büyüdü” sorusunu sormak zorunda kalabilirler. Doğru bilgi ve özgür basın iktidara da lazım.
Benden söylemesi!